Işıkla yazı yazma fikrini ortaya atan İbn-i Heysem, fotoğraf makinesinden binlerce yıl önce gümüş nitratın güneş ışığın- da karardığını keşfettikten sonra, 1021’de yazdığı “Optik” kitabında fotoğraf makinesine benzer bir tür cihazdan bahseder.

Joseph Nicephore Niepce ilk fotoğrafı çektiğinde tarih 1814’tü. İlk pratik fotoğraf makinesi Louis Daquerre tarafından 1829’da keşfedildi ancak bugün “Daquerreotype” diye bildiğimiz makinenin seri üretimi 10 yıl aldı.

İlk taşınabilen fotoğraf makinesini ise 1888 yılında George Eastman üretti. Eastman, 1889’da esnek film rulosunu icat etti. Ticari seviyedeki renkli fotoğraf 1940 yılında başladı. Kodak’ta bir mühendis olarak çalışan Steven Sasson, 1975’te ilk dijital fotoğraf makinesini icat etti. Bugün gençlerin yüzünü bile gör- mediği teyp kasetine 23 saniyede 0.01 mega piksel fotoğraf çekiyordu o makine.

Dijital teknolojinin fotoğraf makinelerinde kullanılması ise ilk olarak 1992 yılında analog kameralara takılan arka kapaklarla başladı. Bugün hepimizin kullandığı mobil telefonlara kameranın ilk girdiği tarih ise 2002…

Savaş foto muhabirlerinin babası sayılan Roger Fenton, Kraliçe Victoria’nın izni ile Kırım Savaşı’nı izlemek için 4 atın çektiği fotoğraf arabasıyla Balaklava’dan yola çıktığı tarih 1855. Karanlık oda olarak kullandığı bir at arabası ile hareket ediyor, 5 fotoğraf makinesi ve 700 cam levha ve kimyasallar taşıyordu.

Bugün İstanbul’da bir foto muhabirinin çektiği fotoğraf, deklanşöre bastıktan yalnızca 2 dakika sonra Avustralya’daki bir internet sitesinde izleyicisiyle buluşuyor.

İbn-i Heysem’in kararan gümüş nitratının fotoğrafa dönüşmesi 793 yıl sürdü, kararan gümüş nitratın boynumuza astığımız makineye dönüşmesi ise 74 yıl. O makinenin renkli fotoğraf çekebilmesi için 52 yıl bekledi, insanlık. Dijital fotoğrafın icadın- dan yalnızca 17 yıl sonra dijital fotoğraflar çekmeye başladık. Ve yalnızca 10 yıl sonra o kamera, cep telefonunun içine girdi.

Değişim o kadar hızlı ki…
Yaşı 40’ın üzerinde olanlar, teyp kasetini kalemle geri sarmayı hatırlıyorlar, çizgi filmi ise tek kanallı siyah-beyaz televizyonlar- dan izlediler.. Ceplerinde jeton, cüzdanlarında telefon kartı taşıdılar. Kız arkadaşına, erkek arkadaşına küçük kağıtlarla notlar yazdılar. Bugün, ayak uydurdukları bu değişimi, bir nesil son- rasına yani doğduğunda parmakların arasına kayan ekranları almış çocuklarına bile anlatmaları imkansız.

Çağların değişimi aslında olaylar değil, olgular sonucunda ortaya çıkıyor. Ve olayların üzerinden uzun bir süre geçtikten

sonra dönüp arkaya bakan tarihçiler ancak bu ayrımı yapıyor. Fatih Sultan Mehmet’in açtığı Yeni Çağ’ı, Fransız Devrimi kapattı. Görünen o ki, Fransız Devrimi ile açılan yeni çağı kapatacak bir devrimin ortasındayız. Bu devrimi gelişen teknoloji yaşatıyor bize. Ve teknolojinin getirdiği devrimin bizden götürdükleri arasında maalesef konvansiyonel medya, yani basılı gazeteler, dergiler var.

Bu devrimin içerisinde ömürlerini tamamlayan konvansiyonel medyanın yerini sosyal medyaya bırakmayacağı kesin. Olaylar, medya kaynakları yerine sosyal medyadan takip edilmeye başlanıyordu ki o alan, manipülatif ve güvenilir olmayan yayınların odağı haline geldi ve kendini çok daha hızlı tüketti. “Vatandaş foto muhabiri” tanımı ortaya atıldı ama adını bile duyuramadan yok oldu. “Yalnızca foto muhabiri” tanımının güvenilirliğine imza attı…

Habercilik zor iştir.

Kimi zaman çatışmanın ortasında, kimi zaman bir depremin artçısında, kimi zaman bir uçurumun ke- narında son bulur hayat yolculuğunuz peşinde koştuğunuz haber uğruna. Anadolu Ajansı muhabiri Abdülkadir Nişancı’ya Allahtan rahmet diliyorum. Başımız sağolsun.