Genç kuşağın gözünden “Foto muhabiri” olmak

Genç kuşak foto muhabirlerinden Can Erok, mesleğe nasıl başladığını, Türkiye içinde ve sınır ötesinde görev yaparken yaşadıkları zorlukları ve unutamadığı anları paylaştı.  

 Foto muhabirliğinin Türkiye’deki genç kuşak temsilcilerinden birisiniz. Mesleğin geleceğini nasıl görüyorsunuz ? 

Gazetecilik mesleğinin her dalını yapmak gün geçtikçe çeşitli nedenlerle zorlaştığı gibi foto muhabirliği de bunlardan nasibini alıyor. Ancak fotoğrafa genel bakış açısı etkisinin zayıfladığı ve geçerliliğini yitirdiği gibi bir algı mevcut, buna kesinlikle katılmıyorum. Foto muhabirliği şekil değiştiriyor ancak tam olarak nasıl bir şeye evirildiğini şu aşamada kestirmenin güç olduğunu düşünüyorum ama kesinlikle video ile daha çok iç içe geçeceğini ve multimedya çalışmalarının önem kazanacağını ön görmek zor değil. Bu işten başka bir iş yapmayı düşünmüyorum(zorunda kalmazsam), tamda bu geçiş sürecinde foto muhabirliği yapmak epey keyifli. Mesleğin eskiden kalan küçük bir kısmını, evirildiği aşamayı ve muhtemelen geldiği yeni noktayı görme fırsatına sahip olacağım bu da epey heyecan verici.

Daha önce Cumhuriyet Gazetesi’nde foto muhabiri olarak çalıştınız, şimdi Demirören Haber Ajansı’nda(DHA) görev alıyorsunuz. Gazete ve ajansta çalışmanın farklılıkları nelerdir?

Gazetede çalışmak ajansa göre çok daha keyifli, bir haberin fotoğraflarını çekerken hızlıca göndermek ya da fotoğraf atlamamak gibi kaygılarınız olmuyor ve hikayeye çok daha sakin bir şekilde bakabiliyorsunuz. Ajansa çalışırken ise diğer ajans foto muhabirlerinin ne çektiğine sürekli dikkat kesilirken üstelik bir de özel bir fotoğraf çıkarmaya çalışıyorsunuz. Bir de buna en hızlı şekilde fotoğrafı servis edilecek şekle getirip ajansa yollama aşaması var. Özellikle ilk zamanlarda çok zorlandım, strese girdim. Hikaye anlatmak açısından ajansta çalışmanın dezavantajları var ama ajans foto muhabirliği yapmak manevi açıdan daha tatmin edici çünkü fotoğrafınızın etki alanı çok daha kuvvetli. Bir fotoğrafınızın aynı günde 20 gazeteye manşet olduğunu görmek harika, internet siteleri ve sosyal medyada kullanımından bahsetmeyeceğim bile. Üstelik aynı fotoğrafı ‘’A’’ gazetesi farklı bir manşet ile verirken ‘’B’’ gazetesi çok farklı bir manşet ile veriyor bu durumda fotoğrafın nasıl okunabileceği hakkında sizi daha çok düşünmeye itiyor. Ajansta çalışmanın öteki bir faydası ise yurtiçi/yurtdışı daha çok seyahat edebilmemi sağladı. Bu da hem foto muhabirliğini yapma şeklimi değiştirdiği gibi birey olarak dünyaya bakış açıma da olumlu katkılarda bulundu.

Sınır ötesi operasyonlarda görev aldınız. Genç bir foto muhabiri olarak kriz bölgelerinde yaşadığınız tecrübelerinizden bahsetsek?
Sınırın ötesinde veya sınır hattında çalışmak yıpratıcı ve yorucu bir iş ancak İstanbul’da çalışmaktan kesinlikle daha keyifli. Onca gözyaşının olduğu bir yerde keyif kelimesi kulağa pek hoş gelmiyor olabilir o yüzden kısaca kendimi ifade etmek isterim. Bütün dünyanın gözünün kulağının olduğu bir bölgede, dünyanın en büyük gazete ve haber kanallarının canlı yayınlar yaptığı bölgelerde bulunmak, herkesten önce olanları görmek ve öğrenmek burada kastettiğim şey. Zorluklarına gelince aslında gazetecilik mesleğinde her gün başınıza gelebilecek şeyler mesela saatlerce aç kalmak, başınızı sokacak bir yer bulamamak şanslıysanız arabada uyumak gibi. Bir de bunlara çokta iyi tanımadığınız ve nereden ne çıkacağını bilmediğiniz bir coğrafya da güvenlik endişesi ekleniyor. Psikolojik olarak en yıpratıcı yanı ise mutsuz, umutsuz ve yaşanan şiddet olaylarından yılmış insanların yüzüne bakmak beni en çok yoran kısmı ise kesinlikle bu. Bangladeş’te yaşanan Arakanlı mülteci krizi sırasında çalışırken umutsuzluğun ve mutsuzluğun tam olarak ne olduğunu hissettim. Türkiye’de çektiğim Suriyelilerde bu denli bir umutsuzluk görmemiştim, öyle ya da böyle Türkiye’de ya da Avrupa’da bir yaşam kurmaya yönelik bir umutları oluyor insanların. Bangladeş Cox’s Bazaar’da ‘’mülteci kamplarında’’ yaşayan Arakanlılar’ın hayata karşı hiçbir umudu yok genellikle çoğunun tek sahip oldukları şey bir toprağa dik bir vaziyette çakılmış bambu çubuğu onun üzerine gerilmiş muşamba. Su ve yiyecek gibi temel gıdalar yok denecek kadar az bölgede muson ikliminden kaynaklı aşırı yağışlar kamplarda ciddi sağlık sorunları yaratıyor. Sağlık hizmeti ise aralarında Türkiye’nin de olduğu yardım kuruluşları tarafından veriliyor ancak yetersiz, zaten o kondisyonlarda yeterli olması pek mümkün değil. Arakanlı mültecilerin yüzüne baktığımda umuda dair hiçbir şey görmemiştim, hayatımda en çok etkilendiğim gerçek Bangladeş’te umutsuz insanlar ile tanışmak olmuştu. Bu durum gazetecilik yaparken yatacak yer, yiyecek yemek gibi şeyler bulamamaktan çok daha çarpıcı. Biz oraya kendi isteğimizle gidiyoruz ‘’zor şartlar altında çalışıyoruz’’ demek bana pek mantıklı gelmiyor. Kimse kimseyi kriz bölgelerine zorla göndermiyor. Bir gazetecinin bundan şikayet etmesi ya da durumunu betimlemek amacıyla söylemesinin çok yanlış olduğunu düşünüyorum.

Gazetede daha çok sokağı takip ediyordunuz. DHA’da şimdi hem sınır ötesi operasyonlar hem de bir taraftan spor karşılaşmalarına gidiyorsunuz. Spor fotoğrafı çekmeyi bize değerlendirebilir misiniz ? 

Amerika’lı foto muhabiri Christopher Morris ile yapılmış bir röportajı okurken, aynı ay içinde Irak savaşını ve Nike reklamı çektiğinden bahsetmişti. Ajans foto muhabirliği yapmak insana biraz böyle bir vizyon katıyor. Örneğin en son olarak Barış Pınarı Harekatını Şanlı Urfa’da takip ettikten sonra İstanbul’a döndüğümde ilk çektiğim iş Galatasaray ile Real Madrid maçıydı. Bence insanı geliştiren bir şey bu durum. Spor fotoğrafı çekmek beni çok heyecanlandıran bir şey olmadı muhtemelen spor ile çok ilgim olmadığı içindir. Fotoğrafı olabildiğince/elimden geldiğince kamu yararına kullanmaya çalışıyorum ve bunu kendimce estetik gördüğüm halinde yapmaya çalışıyorum ancak spor fotoğrafında estetik bir bakış açısı yakalamak zor olduğu gibi çok belirli kalıpları var. Örneğin spor dışı bir konuda çektiğin objeyi ortaya alıp konu ile ilgili diğer unsurları da yanlara koyduğunuzda güzel bir dizilim oluşur. Kompozisyonda size haberi iyi anlatacak bir fotoğraf verir, ancak sporda bunu yaptığınızda gazetelerin kesinlikle kullanamayacakları bir materyal üretmiş oluyorsunuz. Teleobjektif kullanmayı pek sevmeyen bir foto muhabiri olmam da spor fotoğrafına ısınamam da etkili olmuştur diye düşünüyorum. Spor fotoğrafının bana kattığı en önemli şey ise kesinlikle ve kesinlikle hız oldu. Ajans foto muhabiri için en önemli şey fotoğrafı çektikten sonra daha bilgisayarı açmadan hangi fotoğrafı göndermenin doğru olduğunu hatta o fotoğrafa nasıl bir edit yapacağını en hızlı şekilde muhakeme etmesi yine en hızlı şekilde çalıştığı ajansa göndermesidir. İşte spor fotoğrafı çekmenin faydası burada devreye giriyor. Bir futbol maçında, sahada oynanan futbolu, yedek kulübelerini, teknik direktörleri, protokolde oturanları, tribünü ve hakemleri  aynı anda takip etmeniz gerekiyor. Bunu yaparken önünüzde duran lap toptan fotoğraf geçiyorsunuz. Bu kabiliyete ulaşmak ajans foto muhabiri için spor çekmeyi sevsin ya da benim gibi sevmesin kesinlikle gerekli bir şey.

Göreve giderken yanınızda taşıdığınız standart ekipmanlarınız nelerdir ? Hangi göreve göre bu ekipmanlarda artı veya eksi değişiklikler oluyor ?

Yakın bir zaman önce ekipman fetişizmini bıraktım ve bundan çok mutluyum. Tam olarak bir ekipman fetişisti de hiçbir zaman olamadım. Çünkü hiç o kadar param olmadı. Genellikle 35 mm lens kullanıyorum, özellikle çalıştığım konu özel bir haber ise Canon 5D Mark IV’mi sessiz moda alıp 35 mm ve 50 mm lesnlerim ile çalışıyorum. Bu şekilde kendimi çok daha özgür ve anlatacağım hikayeye yakın görüyorum. Futbol maçlarında ve Cumhurbaşkanı takibi yapacağım günlerde 100-400 lens kullanıyorum. Bir sonraki makinem kesinlikle ses çıkarmayarak size harika bir özgürlük sağlayan üstelik hafiflik gibi bir lüks veren aynasız fotoğraf makinelerinden biri olacak.

Meslek yaşamınızda milyonlarca kez deklanşöre bastınız. Her foto muhabirinin çok beğendiği “özel kareleri” vardır. Sizin için bu özel kare veya kareler nelerdir. (Burada varsa hikayesi o karenin anlatabilirsin)

Bu soruyu yanıtlamak için epey düşündüm sanırım benim için en özel karem ya da karelerim yok, en özel karelerim henüz çekmediklerim olabilir. Toplumsal ve siyasi etkileri büyük olan birçok haberde 2011’den beri çalıştım. Evimden çok uzak şehirlerde, ülkelerde görev yaptım ama beni çektikten sonra en çok etkileyen olay evimin hemen yanında Kadıköy’de ‘’Khalkedon Antik Kenti’nde’’ milattan önce 5. Yüzyıla ait olduğu düşünülen bir iskelete bakmak olmuştu. Benimle aynı şehirde, aynı semtte yüzyıllar önce yaşamış bu kadının iskeleti ile karşılaşmak, geçmişten gelen komşumun kapısını çalarak eskiden buralar nasıldı sorusunun cevabını aramak gibiydi. Etkileyici bir karşılaşma olmasının diğer sebebi de benim için korunaklı bir liman olan doğduğum, büyüdüğüm insanlar ile sosyal yaşam kurduğum genellikle gerçeklerden uzak yaşadığım Kadıköy’de bile ölümün var olmasını çarpıcı bir şekilde anlatıyordu.