Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Fotoğraf Yarışması’nın seçici kurulunda yer alan, Demirören Haber Ajansı Genel Müdürü Salih Zeki Sarıdanişmet ile gazeteciliğin bugünü ve geleceği üzerine konuştuk.

Kayseri’de yerel bir gazetede başlayan gazetecilik kariyeri, İstanbul’da bölge muhabirliği ile devam etti. Washington temsilciliğinin ardından son olarak Demirören Haber Ajansı (DHA) Genel Müdürlüğü görevini sürdüren Salih Zeki Sarıdanişmet, yerelden başlayıp ABD’ye uzanan 30 yıllık meslek hayatında pek çok olaya, gazeteciliğin yeni medyaya evrilmesine tanık oldu.

Bu mesleki geçmiş, Türkiye ve batı medyasını iyi analiz edip yorumlamasını da sağladı. Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin düzenlediği “Spor Toto Yılın Basın Fotoğrafları Yarışması 2019” seçici kurulunda da yer alan DHA Genel Müdürü Sarıdanişmet, gazeteciliğin bugünü ve geleceğine ilişkin sorularımızı yanıtladı.

Dünden bu güne Demirören Haber Ajansı’nın fotoğrafa bakışını nasıl açıklarsınız?

DHA’nın ilk kuruluşu 1963’te. Daha sonra 1999’da Milliyet Haber Ajansı ile birleşerek Doğan Haber Ajansı adını alıyor. 2003 yılından itibaren piyasaya satışa başlıyor. Daha önce biliyorsunuz, DHA bir yurt haber ajansı olarak kurulduğu için çalışmaları sadece Ankara ve İstanbul dışındaki şehirlerde haber toplamak amaçlıydı. Fakat o dönemde fotoğraf konusunda en hızlı çözümlere sahip haber ajanslarından biriydi. Herkes siyah beyaz çalışırdı taşrada, ilk olarak Slide’a geçen, dia çeken ve bunun banyolarını kuran haber ajanslarından biridir. DHA, hem teknolojiyi çok yakından takip eder hem bu konuda hiçbir masraftan kaçınmaz.

“FOTOĞRAF SERVİSİNİ GÜÇLENDİRMEYE ÇALIŞIYORUZ”

TIME dergisinin geçen yıl yaptığı “Tüm zamanların en etkili 100 fotoğrafı’’ listesine DHA’nın servis ettiği “Aylan bebek’’ fotoğrafı da girdi. DHA’ya tüm dünya genelinde hatırı sayılır bir prestij getirdi. DHA’nın fotoğraf üzerine atacağı yeni adımlar nasıl olacak?

Uzunca bir süredir, muhabir arkadaşlar görüntü çekmeye başladığından beri, “çoklu görev gazeteciliği” mümkün mü değil mi? tartışılıyor. Bir muhabir, hem fotoğraf, hem görüntü çekebilir, aynı zamanda haber yazabilir mi? diye konuşuluyor. Bütçelerin bu kadar daraldığı bir ortamda, çok az sayıda muhabir arkadaşla çalışıldığı böylesi bir dönemde tabii ki arkadaşlar buna mecbur oluyor. Ancak yine şunu gördük ki, foto muhabirliği gerçekten bir sanat ve iyi fotoğraf elde etmek istiyorsanız, muhakkak tek işi foto muhabirliği olan arkadaşlarla çalışmak durumundasınız. Mümkün olduğu kadar fotoğraf servisini güçlendirmeye çalışıyoruz. İki türlü yatırım yapıyoruz; bir, piyasada yetenekli foto muhabiri arkadaşları kadroya katmaya çalışıyoruz. İki, makine ekipman yatırımı yapıyoruz. Öte yandan artık fotoğrafta yeni bir trend var; Türkiye’de Depo Photos, dünyada Zuma Photo gibi örneklerde olduğu gibi bir “toplama” modeli gelişti. Bu toplama modeli, bizim sektörde hem yeni imkanlar açıyor hem de bu güne kadar alışagelmiş haber ajansı modelini tehdit ediyor. Dolayısıyla bu tehditten kurtulmak için bu modele uyum sağlamak zorundayız. Bu da ancak iyi bir yazılımla mümkün.

Ajansa çok kritik bir fotoğraf geldiğinde, bu fotoğrafın yayınlanmasının doğru olup olmadığı hakkında etik şüpheleriniz varsa, o fotoğraf nasıl bir karar süreci geçiriyor?

Bizim birinci dikkate aldığımız şey evrensel insani değerler, bu değerler çerçevesinde bir değerlendirme yapıyoruz. Bizim çektiğimiz fotoğraflardan dolayı kimsenin zarar görmemesi öncelikle dikkate aldığımız nokta. Bunun dışında artık o kadar çok fotoğraf ve görüntü akışı var ki, eskiden sahada 50 ekiple haber toplarken mobil telefonlarla birlikte artık İstanbul sokaklarında milyonlarca insan fotoğraf çekiyor ve bunları haber ajanslarına ulaştırıyor, sosyal medyadan dağıtıyor. Bunlarla ilgili dünyada iki haber ajansı kuruldu. Birincisi Reuters’ın News are Ajansı, diğeri de Storypool. Bunlar önemli olaylarda sosyal medyadaki görüntüleri tespit ediyorlar, sahiplerine ulaşıyorlar. Gerçekliğini ve o olaya ait olup olmadığını, fotoğrafı veya görüntüyü çeken kimsenin o şahıs olup olmadığını kontrol ediyorlar. Emin oldukları fotoğraf ve görüntüyü telif haklarını ödeyerek satın alıyorlar. Fakat bu konuda hem hukuki hem etik hem de teknik tartışma var. Fotoğrafı çektiğiniz zaman, herhangi bir sosyal medya platformunda paylaşıldığında aslında fotoğrafın bütün haklarını o sosyal medya platformuna devretmiş sayılıyorsunuz.

Bu noktada hukuki haklar meselesini ne şekilde çözüyorsunuz?

Sosyal medya platformlarında dolaşmakta olan fotoğraf ve görüntülere dair hukuki altyapı oturmuş değil, çünkü her gün yeni bir teknik gelişme çıkıyor ve teknik gelişmeye uyumlu hukuki değerlendirme yapılamıyor. Buradaki en büyük mücadelemiz bu işi profesyonel olarak, sanat olarak, iş olarak yapan insanların haklarının yenmemesi. Biz haber ajansı olarak sahada haber toplamak, görüntü çekmek için milyonlarca lira harcıyoruz, bu çektiğimiz fotoğraf ve görüntülerin bizim iznimiz dışında bizden satın alınmadan kullanılmasına müsaade etmiyoruz. Ancak mevcut platformlar bunu bir şekilde delip bizim ve sahadaki arkadaşlarımızın hakkını yiyorlar.

Sosyal medyadaki fotoğraf ve görüntü akışı çok fazla. Asıl sorunlu alan orası. Burada birkaç farklı problemi yaşıyoruz birincisi çoğu sıcak olay anında çekilmiş fotoğraf ve görüntü olduğu için büyük bir tartışma var, mesela Yeni Zelanda’daki katliamı yapan teröristin canlı yayın yapması şu anda batı medyasında en çok tartışılan konu. Sosyal medyadan fotoğraf ve görüntü toplama konusunda en büyük problem, “gerçekten bu olaya ait mi?” sorusu. Mesela 3-4 yıl önce Bayrampaşa’da bir ses bombası atıldı, o esnada birkaç polis memuru yaralandı. Ancak olay anında paylaşılan sosyal medya içeriğinde Çin’de yüzlerce kişinin öldüğü bir kimyasal tesisteki patlamanın fotoğrafları kullanıldı. Hem bazı haber kuruluşları hem bazı tanınmış kişiler fotoğrafları bu olaya aitmiş gibi paylaştı. Doğrulama çok önemli. CNN ve Al Jazeera büyük sorunlar yaşadığı için sosyal medyadan fotoğraf ve görüntü toplamaktan vazgeçti. Bizim haber ajansı olarak büyük şansımız bu doğrulama işini çok iyi yapabiliyor olmamız. Sahaya vakıf bir ağınızın olması gerekiyor. Bir fotoğraf sosyal medya üzerinden elimize geçtiğinde, o bölgedeki arkadaşlarımız ile değerlendiriyoruz çünkü onlar bölgeye, konulara vakflar.

“TELEVİZYONUN AYRICALIKLARI ELİNDEN GİDİYOR”

Günümüzde yeni medya denen bir kavram gelişiyor, mesleğimiz değişim içinde. Fotoğraf ve foto muhabirliği özellikle haber ajanslarında nasıl bir yere sa- hip olacak? Türkiye’de ve dünyada fotoğraf nereye gidiyor?

Eskiden bir medya grubuydunuz ancak artık medya olayı bitiyor, bir içerik kuruluşu oluyorsunuz veya pazarlama kuruluşu oluyorsunuz. Bakarsanız Harvard’ta en çok okunan bölümler; dijital pazarlama, dijital içerik, dijital dönüşüm bölümleri. Matbaanın kurulmasıyla başka bir formasyona geçildi, gazete ile başka bir formasyona geçildi, radyo ile başka, televizyon ile başka. Şu anda dijital dönüşümde artık bambaşka bir formasyona geçiyoruz. Eskiden gazete ve televizyon sahibi olmak bir ayrıcalıktı. İnternetle birlikte ilk olarak bu konudaki medyanın imtiyazı elinden gitti. Artık dünya uydular üzerinden IP bazlı stream ile televizyon izlemeye odaklanıyor. Hiç kimse televizyonun yayın saatlerine bağımlı olmak istemiyor. Herkes bulunduğu yerden gazete, televizyon yayını yapabiliyor, limitsiz olarak istediği yere ulaştırabiliyor. Eskiden bunu yapabilmek için sıkı bir yatırıma ihtiyacın varken şimdi bunu bir cep telefonuyla yapabiliyorsun. Bunu anlamaya en iyi zaman ayıran, kendini dönüştüren kurum New York Times. İnsanların günlük hayatında en çok ihtiyaç duyduğu bilgileri haber formatında yapıyorlar. Bizde Posta gazetesi bunu yapıyor. Fotoğraf o kadar önemli hale geldi ki sosyal medya fotoğraf merkezli bir iş. Bugün Instagram’ın yükselişi hızla devam ediyor. Şöyle bir dönüşüm yaşıyoruz; eskiden çok az sayıda gazete ve televizyonlarda gazeteciler istihdam ediliyordu. Şimdi her kuruluşun haber merkezi var artık. Herkes kendi medyasına sahip oldu. Biz hâlâ reklam gelsin onunla para kazanalım diye düşünüyoruz ancak bu yapı tamamen değişmiş durumda. Artık konvansiyonel medyanın bunlara yönelik çözümler üretmesi gerekli.

“SOSYAL MEDYANIN ‘KAMU GÖREVİ’ KAYGISI YOK”

Bizim şu an en büyük tartışmamız, medya şirketlerini nasıl ayakta tutabiliriz ve nasıl habercilik yapılacak tartışması. Medya demokrasinin en vazgeçilmez unsurlarından biri, kamu görevi yapıyor olması. Ama sosyal medyanın böyle bir kaygısı yok. Sosyal medyada kimse kimseye araştırmacı gazetecilik yapması için para ödemiyor. Yönetim sistemimizin en önemli fonksiyonlarından biri olan gazetecileri ayakta tutmamız gerekiyor, toplum adına idareyi denetleme ve topluma aktarma görevini profesyonelce yapan kurumlar finanse edilemiyor. Ya TRT’de olduğu gibi bir vergi sisteminin içinden buraya bir bütçe aktaracağız ya da bazı batı ülkelerinde olduğu gibi vakıf statüsünde özel bir para toplama yetkisi verip finanse edeceğiz. Fakat bu modeller Türkiye için uzak yöntemler. Hali hazırda elimizde iyi bir model yok, bir çıkmazdayız. En güçlü gazete ve televizyonlar her geçen gün küçülürken diğer tarafta haftada bir yeni sosyal medya mecrası ile karşılaşıyoruz.

Peki, bunun önüne geçmek için ne yapılabilir?

Toplum olarak düşünüp toplum lehine bir çözüm üretmemiz gerekiyor. Sosyal medya küçük bir maliyet ile onlarca yıllık gazete, televizyonlarla rekabet edebilir hale geliyor çünkü sırtlarında bizim gibi bir bagaj yok. Bizim iş modelimizi değiştirmemiz gerekiyor. Devlet vergi topluyor hesap verebilmesi gerekiyor ya da herhangi bir şirkette hesap verebilirlik çok önemli bir nokta.

Denetleme vazifesini gazeteler, televizyonlar mı yap- mayı sürdürecek yoksa devlet kurumları mı yapacak?

Konvansiyonel medyanın bir diğer fonksiyonu dedikoduyu engelliyor. Sosyal medya dedikoduya daha yakın. Millet ve devlet olarak medyanın yaptığı görevi yarın kimin yapacağına karar vermemiz ve burada bir boşluk bırakmamız gerekiyor. Çalışanlarımızın hayat standartlarını geliştirmemiz gerekiyor. Gazetecilikte birbirinin aynı olan bir ürün yok, birbirinin aynısı bir çalışan da yok. Herhangi bir fabrika gibi yönetilemeyiz. Tabi şirkete yatırım yapanların mutluluğu da önemli. Son iki yıldır DHA denk bir bütçe ile yoluna devam ediyor. Bu gün yazılım ve donanım gibi ciddi maliyetli yatırımları Demirören grubunun desteği ile sağladık.

Kayseri’de yerel bir gazetede başladığınız gazetecilik kariyerinizde bu gün geldiğiniz nokta; DHA Genel Müdürlüğü. Medyanın böyle bir dönüşüm geçirdiği bir dönemde yerel gazeteciliğin önemi hakkında neler söylersiniz?

New York Times, Washington Post, Chicago Tribune dünyanın en prestijli gazeteleri ama baktığınızda hepsi yerel gazete. Hepsi yayın yaptığı bölgede çok güçlü, aynı zamanda o kadar iyi gazetecilik yapıyorlar ki hem ulusal hem uluslararası alanda yaptıkları ses getiriyor. Biz de ise başarılı bir dönercinin karşısına dört tane daha dönerci açılması durumu var. Bu, gazetecilik için de var. Üç gazete olması gereken yerde on gazete olduğunda o üç iyi gazete de yaşayamıyor. Bence problemin kaynağı burası. Washington Post İstanbul’da olsa kentin her bölgesinde ayrı baskı yapardı. Washington Post’u okuduğunuz zaman dünyada, ülkede ve mahallenizde ne olup bittiğini anlıyorsunuz.