YAŞAM BOYU ONUR ÖDÜLÜ SÖKMEN BAYKARA’NIN

Türkiye Foto Muhabirleri Derneği, Yılın Basın Fotoğrafları Yarışması’nda her yıl bir ustaya “Yaşam Boyu Onur Ödülü” verme kararı aldı. Bu ödülün ilki, derneğin kurucu üyelerinden, medya dünyasının en renkli simalarından, bir çok ustaya ustalık etmiş, geçtiğimiz aylarda çektiği fotoğraflar Gazeteciler Cemiyeti’nin yayınladığı “Gözle Yazılan Tarih” kitabında toplanan Sökmen Baykara’ya verilecek.

 

Röportaj: Rıza ÖZEL

Türkiye medya dünyasının en renkli isimlerinden usta foto muhabiri Sökmen Baykara’nın geçmişten günümüze fotoğrafları Gazeteciler Cemiyeti’nin yayınladığı “Gözle Yazılan Tarih” isimli kitapta toplandı. 1958 yılında mesleğe Yeni İstanbul gazetesinde başlayan usta foto muhabiri, 1965 yılında kapısından girdiği Hürriyet Gazetesi’nde emekli olduğu 1992 yılına kadar görev yaptı. Meslek hayatı boyunca birçok önemli olaya tanıklık eden, Türkiye ve dünyanın önemli isimleri fotoğraflarına taşıyan Baykara, kitabıyla yakın tarihe görsel bir hafıza sundu.

GÖRSEL BELGE DEPOSUNUN ÇEKMECEMDE DURMASINA RAZI OLAMAZDIM

Bütün çalışma yaşamı boyunca yalnızca gazetecilik yaptığını belirten Baykara, fotoğraflarının bir basılı yayına dönüşme hikayesini şöyle anlattı;

“Her sabah yeni bir yaşama uyanma duygusuyla fotoğraf makinemi boynuma astım ve makinemin objektifinden hayatın her yönüne bakmayı bir refleks haline getirdim. Ortaya çıkan sonuç büyük bir birikimdi. Çalıştığım gazetelerde yayımlanabilmiş binlerce fotoğrafımın yanı sıra onların kat kat üstünde bir sayıyla, önümde adeta bir fotoğraf dağı yükselmişti. Bu dağın içinde ülkemin önemli bir dönemine yön ve şekil veren olaylar, kişiler duruyordu. Böyle bir görsel belge deposunun benim çekmecelerimde ya da bilgisayarımın içinde durmasına razı olamazdım. On binlerce fotoğraf içinden bir seçim yaparak kitapta toplamak, ister istemez buruk bir ayıklanmayı da gerektiriyor. Fotoğraflarımın her birinin bence özel bir önemi ve daha önemlisi arkalarında unutulmaz öyküleri var. Eğer bu kitapla benzer başka çalışmaları ateşleyebilir ve bazı hazinelerin daha ortaya çıkarılmasına biraz cesaret katabilirsem kendimi mutlu hissedeceğim.”

 

 

İSLAMKÖY’DE DEMİREL’İN SİDE’DE ÖZAL’IN EVİNDE KALDIM

Meslek hayatı boyunca yaşadığı döneme tanıklık ederken Türkiye ve dünyadan pek çok önemli isimle anılar biriktirdiğini anlatan Baykara, “İnsanların cumhurbaşkanları ile başbakanlarla fotoğrafları olur. Ama ben cumhurbaşkanlarının başbakanların evlerine girdim, ama misafir olarak değil fotoğraf çekmek için. Turgut Özal’ın Side’deki evinde, Süleyman Demirel’in İslamköy’deki evinde kaldım hemde az değilk 3-4 gün. Hatta Demirel benden fortoğraf istedi benden değil gazeteden isteyin dedim. Demirel’de Özal’da çok severdi beni. İsmet Paşa okul önlüğü giymiş torunu Gülsüm’ü uğurlarken onun evindeydim. İsmet Paşa sabahları Anıtkabir’e giderdi, mesela. Başbakan Bülent Ulusu ile Bodrum’da yazlığında havuz kenarında ikimizde de altta mayo tavla oynamışlığım var. 5-3 yendim o zaman ki Hava kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, ‘Ben dedim gazetecilerle tavla oynanmaz’ diye şaka yapmıştı Ulusu’ya. Turgut Özal’ın bir seçim gezisinde yine otel odasına birlikteydik muhabbet ediyorduk o zamanda fotoğraflarını çektim, Süleyman Demirel’in bir seçiminde birkaç gazeteci seçimi onun evinde izledik. Nazmiye Hanım bize yemek, börek tatlı yapardı. Bir başka seçimde koca Anadolu’yu Bülent ve Rahşan Ecevit çifti ile aynı otobüste gezdim. Türkeş’in ilk kongresinde, ilk genel başkan seçildiğinde de oradaydım. Celal Bayar’ı da, Cemal Gürsel’i de, Fahri Korutük’ü de, Kenan Evren’i de emekli olana kadar hepsinin fotoğraflarını çektim. Bayar’ı Kayseri Cezaevi’nden çıkınca Ankara’da eve gelince onun evindeydim. Özal’a suikast yapılan kongrede de Ecevit’in silahların çekildiği gezisinde de o anları fotoğraflayanlardan biri bendim. Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’ü de, Apollo 11 mürettabatından aya ilk ayak basan Neil Louis Armstrong’u da fotoğrafladım. Hatta Armstrong’la fotoğraflarım var. Bu arada Sophia Loren’le de var fotoğraflarım, o da Ankara’ya gelmişti onu da izledik, Elhamdulillah. Elia Kazan Türkiye’ye geldiğinde memleketi Kayseri’ye gitti, bende aynı otobüste gittim, otobüste fotoğraflarını çektim. İzmir dostu Dario Moreno İstanbul’a gelişinde Yeşilköyde karşıladım. Erol Büyükburç’un terzi provasında yanındaydım. Zeki Müren’i Gar Gazinosu’nda sahnede çektim” diye konuştu.

 

HAYAT BELİRTİSİ VERMEYİNCE BENİ MORGA KALDIRMIŞLAR

Türkiye’nin en önemli foto muhabirlerinden Sökmen Baykara, mesleki hikayesini anlatırken ise özetle şunları anlattı;

“Babam polis memuru. Görev dolayısıyla Antalya’ya taşındıktan sonra 1 Kasım 1936’da doğmuşum. 16 yaşında yaptığım bir motosiklet kazası bende derin izler bıraktı. Antalya’da hızla bir direğe çarptım. Hastanede hiçbir hayat belirtisi vermeyince beni usulca morga taşımışlar. Morgdan başımı kaldırınca yaşadığımı kimseye inandıramadım. Bu kazada bir kulağım işitme kaybına uğradı. Onun verdiği bir telafi çabasından mıdır, bilemem, işitme yitimini görüşümü keskinleştirerek dengeledim. Fotoğrafla 18 yaşında bana emanet edilen bir makine sayesinde tanıştım, çektiğim fotoğraflarla harçlık kazanamadım ama fotoğraf tutkusunu elde ettim. İstanbul’da Gazetecilik Okulu’na kaydoldum. Can Bartu, Metin Oktay, İstiklal Yaradılış okul arkadaşlarım. 1958 yılında, o günlerin önemli gazetesi olan Yeni İstanbul’a tek foto muhabiri olarak girdim. 1965 yılında askerlik sonrası Hürriyet Haber Ajansı’ndan aldığım teklifle emekli oluncaya kadar çalışacağım Ankara’ya soğuk bir Ocak günü elimdeki tek bavulla indim. Meslek hayatımda yakın tarihe iz bırakan birçok olayı izledim, birçok ödül aldım, birçok hadisenin ortasında kaldım, bazen de doğrudan saldırılara hedef oldum; kafa tasım kırıldı ama fotoğraf makinemi korumayı başardım. Bizim meslekte kalemi ve makineyi kırdırmamak her zaman anlamlıdır. Emeklilikten sonra doğduğum yere, Antalya’ya döndüm, bazen çektiğim yeni fotoğraflarımı gazete ve diğer yayın mecralarına gönüllü olarak servis etmekle günü geçiriyorum.”

 

HEP POZİTİF OLDUM, YIPRANMADIM

1958 yılında mesleğe Yeni İstanbul gazetesinde başlayan usta foto muhabiri ile gençliğinin sırrını da konuştuk. İşte, Baykara’nın gençlik tavsiyeleri;

“Emekli de olsam, yaşım ne kadar ileri olursa olsun. Fotoğraf çekmeyi de hiç bırakmadım. Nikon bir makinem var, geniş açıların yanı sıra 500 mm tele bir objektifim var. Evimin balkonundan bile fotoğraf çekiyorum. Ayı da çekiyorum, güneşi de kuşları da. Hatta evimin balkonundan çektiğim Antalya’daki bir orman yangını fotoğrafını, DHA servis etti dünya basının da yer aldı. Şimdi gençliğin sırrını da açıklıyorum size. Birincisi iyi niyeti hiç elden bırakmadım, hep pozitif oldum. Bu yüzden yıpranmadım. Kötü düşüncelerin insanı yıprattığına inanıyorum. Maddi hırsım hiç olmadı, maddiyata düşkünlüğüm yok. Buda insanı yoruyor. Ayağımı yorganıma göre uzattım. Bu yüzden zihnim genç. İkincisi bedenimin gençliği, sırrı hareket. Evim Antalya’da sahile çok uzak değil, geçmiş yıllarda sahile kadar yürüyüp yüzüyordum sabahları. Ama dizimden ameliyat olunca hareketi biraz azalttık. Ama yürümeyi bırakmadım. Pandemide evden çıkamadım, ama sitenin bahçesinde yürümekten vazgeçmedim. Pandemide eve kapansam da kiloma dikkat ettim. Ve üçüncü sırrım evimin balkonundaki Çarşamba buluşmaları. 18 yıldır bir balkon grubum var. 8 Mayıs 2003’te eşim Nihal Süheyla vefat ettikten bir yıl sonra balkon grubu oluştu. Arkadaşlarımın beni yalnız bırakmama düşüncesiydi herhalde ama bugüne kadar geldi. İlk balkon buluşmasında gazetelerin Ankara temsilcileri, Fikret Otyam eşi Filiz Otyam, Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu vardı. Arada kayıplarımızda oldu. Kayıplar bizi üzse de, o zamandan beri her Çarşamba bir araya geliyoruz. Pandemi de azalttık elbet ama sayıyı. Bu hafta mesela aramızdan hem aramızdan ayrılan arkadaşları andık hem benim kitabımı kutladık. Dostlarım benim için önemli herkes bilir gün 24 saat benim telefonum 25 saat açık.”

 

 

 

NAZMİ BİLGİN, “MESLEĞİN ZOR VE MEŞAKKATLİ YILLARINI HATIRLADIM”

Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, Sökmen Baykara’nın uzun meslek yaşamı boyunca çektiği fotoğraflardan yaptığı seçkiyi yayınlamaktan büyük mutluluk duyduğunu dile getirirken, “Kitabın sayfalarında gezinirken geçmişin acı tatlı pek çok olayı bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Mesleğin sınırlı olanaklarla yapılan zor ve meşakkatli yıllarını hatırladım. Gazetecinin sıkıntılara rağmen saygı gördüğü, ülkeyi yöneten insanların anlayışını, sevgisini kazandığı yılları hatırladım. Emeğinin karşılığını alabilmek için mücadelesinin saygıyla karşılandığı yıllara gittim. Siyasetçilerin birbirlerine saygı gösterdiği, kurumların işlevlerini yerine getirebildiği yılları hatırladım. Genç kuşakların çok farklı duygular içinde olduğunu da biliyorum ve üzülüyorum. Baykara’nın kitabı bu nedenle de çok işe yarayacak. Nereden nereye geldiğimizi gösterecek; sorgulamayı ve çözüm arayışını yaygınlaştıracak umudunu taşımak istiyorum” diye konuştu.