YÜKSEL ŞİPKA

Kameraman Yüksel Şipka, mesleğe başlama macerasını, yaşadıkları güzel anları, üzüntülerini, sevinçlerini, meslek aşkının nasıl başladığını anlattı.

BABA MESLEĞİ

 Yüksel Şıpka kimdir? Kameraman olarak nerelerde çalıştı? Buradan başlayalım.

1972 Ankara doğumluyum. Çocukluğum Kurtuluş da geçti. Ailemde TRT’de çalışan sayısı çok fazlaydı. Babam ve amcam da TRT çalışanıydı. Kamerayla çocukluk yıllarımda haşir neşir oldum, çok yabancı değildim. Kameramanlığı hiç düşünmüyordum. Liseyi bitirdim, üniversiteye hazırlık dönemimde TRT de akitli olarak çalışmaya başladım. O dönemde üniversite hazırlık kurslarına gidiyordum. Para kazanmaya başlayınca, üniversiteyi  ikinci plana ittim, para beni zehirledi. Tamam bu benim mesleğim olabilir, ben bundan para da kazanıyorum. Hep de genç arkadaşlar çalışıyor. Yaş olarak benden daha büyükler ama gençlerin çalıştığı bir atmosfer. Geziyorsun ve üstüne para alıyorsun. Öyle çalışmaya başladım. Ondan sonra benim, öğrenim yaşantısı bitti. Para daha tatlı geldi. Üniversiteyi açıktan bitirdim. TRT’den kadro beklentisi içindeydim, öyle bir beklenti karşılanmayınca,  özel sektörde şansımı denemek istedim ve habercilikle bir şekilde buluştum. Ama haberciliği çok fazla sevmiyordum ve mizacıma çok uygun gelmiyordu. Buna rağmen yaklaşık  11 yıl haber kameramanı olarak çalıştım. Bunun 3 ayı Per Ajans, sonrası  Show Tv Haber merkezinde çalıştım. 11 yılın ardından tekrar  TRT’ye dönüş ve haber merkezinde haber kameramanı olarak çalıştım. Daha sonra da benim yıllardır, çok hevesle çalışmak istediğim TRT aktüel kamera servisine geçtim ve burada çalışmaya devam ediyorum.

FOTOĞRAF AŞKI

Fotoğraf çekmeye ne zaman başladın?

Kendime ait fotoğraf makinesi olmamıştı. 7 – 8 sene önce kendime bir fotoğraf makinesi seti aldım. Ama bu video amaçlı işler yapabilmek için olacaktı. Fotoğraf makinesiyle video çekmeyi beceremedim.  Elimden de malzememi çıkartmak istemedim, çünkü pırıl pırıl bir malzeme. Dedim ki ben gittiğim işlerde fotoğraf çekmeye başlayayım. Ve gittiğim her işte fotoğraf makinemi götürdüm. Elimdeki şu anda fotoğraf arşivimin büyük bir çoğunluğu, TRT’yle gittiğim tv programları ve belgesellerde işim bittikten sonra kendime birazcık zaman ayırıp fotoğraf çektiğim karelerden oluşuyor. Meslek hayatımın dışında da fotoğraflar çekmek istedim. Zaman zaman makinemi alıp çıktığım oldu. Çok fazla model bulamıyordum. Ondan da vazgeçtim ama fotoğraf makinemi gittiğim her işe götürüyorum ve  fotoğraf çekiyorum.

 Haberciliğin hangi alanı sizin ilginizi çekti?

Özel sektörde çalışırken, haber magazin tarzında başarılı olduğumun farkına vardım. Olaylara o gözle bakardım. Bir de rahmetli Ufuk Güldemir, ‘ bana ses getirme,  bana görüntü getirin, ben onun üstüne haber yaparım’  derdi.  Bizden öyle haberler isterdi. Biraz magazin boyutu öne çıkan haberler. İnsan Haklarından sorumlu SHP’li Bakan Azimet Köylüoğlu’nu, mecliste “Mirkelam Azimet” diye  haber yaptık. Televizyona çıkmaya çok meraklıydı Köylüoğlu,  çok severdi. Şarkıcı Mirkelam’ın klibi çok meşhurdu.  Bizde Azimet Köylüoğlu’nu, klip de Mirkelam’ın koştuğu gibi koşturmuştuk.

IRAK’IN BOMBALANMASI

Başınızdan geçen ilginç olaylar oldu mu?

ABD Başkanı Bill Clinton 1997 yılında Irak’a ikinci harekattan önce Saddam Hüseyin’e, silah denetçilerine ülkesini açmazsa Irak’ı bombalayacağını söylüyordu. Bizi apar topar Irak’a gönderdiler. Göndermeden öncede ben Mesut Yılmaz’la Karadeniz gezisindeyim. Ankara’ya döndüm, beni havaalanından alan şoför, ‘Yüksel abi sen Irak’a gidiyorsun bugün’ dedi.  Başka kimsenin pasaportunu bulamayınca benim pasaportumu bulmuşlar ve beni görevlendirmişler. Ben hemen eve giderek eşyalarımı aldım. Biz Ürdün üstünden Irak’a gittik. Bağdat’a varınca orada diğer özel televizyon kanallarından ekiplerde ordaydı. El Reşit otelinde kalıyoruz. Hepimiz birbirimize haber atlatmak yerine,  aynı kaderi  birlikte yaşayalım ne olacaksa. Her gün öyle konuşma yapıyoruz. Bir gün sabah kalktım. Kameraman arkadaşlar kahvaltıda. Ben daha geç kalkmıştım. Ne oldu dedim. Star’ın muhabiri Vedat Yenerer, kameramanı Laz Ali diye bir arkadaş, bunlar sabah ışıklarıyla birlikte kalkıyorlar, kayıt yapmaya başlıyorlar. Vedat’ın elinde mikrofon, bombalama başladı. Vedat’ın altında baksır. Yani yataktan kalkmış halleriyle. Bom diye bir ses. El Reşit’te üst katta kalıyorlardı, coğrafyaya bakıyorlar herhangi bir duman yok. Bir daha kısa bir süre sonra bir patlama daha, bir süre devam ediyor. Daha sonra öğreniyorlar ki Baas Partisi’nin iktidara gelişinin bilmem kaçıncı yıl dönümünde 21 tane top atışı varmış kutlama için. Star ekibi  “ABD Irak’ı bombalaya başladı” diye haber yapıyor. Bizi de ‘atlattılar’ yani.

DEMİREL’DEN SONRA İKİNCİ ÇOBAN BENİM

Bağdat’ta başından geçenleri anlattın, Türkiye’de siyasilerle yaşadığın anılar var mı?

DYP Mersin Milletvekili Fevzi Arıcı vardı. O bir açıklama yapmış mecliste , ‘Süleyman Demirel’den sonra ikinci çoban benim’ diye. Taşkın Şenol’la birlikte, Samanpazarı’na gittik. Milletvekiline bir kepenek aldırdık, kaval seçtirdik, bende onları çekiyorum. Milletvekili inanılmaz mutlu. Telefon çalıyor   biz onun arabasındayız, seçmenlerine telefonda, ‘şu anda çekimdeyim. Akşam seyredin muhakkak. Muhtara söyle anons yaptırsın’. Yaklaşık 30-40 kişiye telefonda bunları tekrarlıyor. Gölbaşı’na götürdük, takım elbisenin üstüne kepeneği giydirdik, bir koyun sürüsü bulduk, ben çekiyorum. Görsel olarak güzelde, bu haberi gördükten sonra adam ne diyecek.  Fevzi Arıcı farkına vardı herhalde diye düşünüyorum, büroyu sürekli arıyor, muhabirde çıkmıyor telefona. DYP’nin grup toplantısı var, muhabir gelmiyor, kameraman olarak ben gidiyorum. Saklanıyorum, çekim yapıyorum ama uzak noktalardan çekim yapıyorum. Beni gördü adam. Dedim ‘yandın Yüksel’  yerin dibine sokacak adam. Büyük bir korkuyla yanına gittim. “Eline sağlık Yükselciğim, Türk filmi gibi olmuş” dedi. Ben büyük bir korkuyla gitmiştim,  o çok mutlu olmuş yapılan haberden.

O HABER BİR MİLAT OLDU

Ondan sonra birde Devlet Bakanı Esat Kıratlıoğlu var saçıyla meşhur.  Bir gün öncesinden bir televizyon programında partisini temsilen o katılmış, diğer parti temsilcileri bunu ezdi. Ezdi dediğim zor duruma düştü açık oturumda. Ben dedim ki ertesi gün ‘Tansu Çiller bunu kesin hırpalar’, o ön bilgiyle gittim DYP grup toplantısına. Hakikatten buna fırça üstüne fırça. Ben uzaktayım sesini duyamıyorum ama bir gün önceki olayı bildiğim için çekiyorum. Grup toplantısı bitti, muhabire dedim ki ‘çok güzel bir haber çektim’. Olayı anlattım. Büroya gittik, anlayabildiğim kadarıyla yardım ediyorum. Bir tane de işaret dilini çeviren bir kişi çağırdılar, simultane tercüman gibi. Dudak okuma uzmanı, zaten o haberden sonra kız uzman oldu. Daha sonra bütün parti açılışlarında görmüştüm o kızı. Bir dudak okuma uzmanıyla birlikte benimde çekerken hissettiklerimi anlatmamla birlikte, biz o haberi dudak okuma olarak çözdük. Altyazı olarak verildi ve o haber bir milat oldu televizyonda.  O haberle kameraman değil de muhabir ödül kazanmıştı.

KAMERAMAN ARKADAŞLIĞI

Haber kameramanı olmanın sana katkıları nelerdir?

Haberde arkadaşlık, dostluk çok kuvvetlidir. İnsanlar birbirlerine ne kadar yakın arkadaş da olsa haber atlatır, atlatmaya çalışır ama birinin başına bir iş geldiği zaman çok tutkuluydu insanlar birbirlerine. Televizyonda, diğer departmanlarda da çalışmama rağmen o haberde yaşadığım arkadaşlığı hiçbir yerde görmedim. Çünkü ortak bir kaderi paylaşıyorsun alanda. Herkes birbirini kollamaya çalışır. Ekipte eksik kişiler olursa, eksik olduğunun farkına varır arkadaşın. Arkadaşlık çok güzeldi.

YABANCI DİL ÖĞRENİN

Kameraman olmak isteyen  genç arkadaşlara bir önerin olur mu?

Hangi işle uğraşıyorsanız uğraşın, muhakkak bir yabancı dil öğrenin. Benim bir yabancı dilim yok.  Herhalde beynin o lopu çalışmıyor bende, beceremedim. Yabancı dilim olsaydı, meslek hayatım çok farklı bir meslek hayatı olurdu. Hangi işle ilgileniyorsanız ilgilenin, iş alanınızı Türkiye içinde düşünmeyin. Eğer dil bilirsen, dünyanın her yerinde iş imkanı var. Eski dönemde bilgi kaynağına  çok fazla kolay ulaşma şansın yoktu. Şimdi internet gibi bir olanak var. Yeni bir teknolojiyi sen 1-2 saat de bilgisayar başında bir çalışmayla öğrenme şansın var. Sen eğer işinde iyiysen, donanımlıysan, dil problemin yoksa dünyanın her yerinde de çalışabilirsin. Kadrolu olmazsın, freelance çalışırsın. Önemli bir konuda muhakkak dürüst olsunlar. Dürüstlük, yaşadığın olaylarla sana zaman zaman böyle kayıp geçirdiğin olaylar oluyor. Dürüst davranıyorsun ve serzenişte bulunuyorsun. Yav kardeşim ne geliyorsa başıma şu dürüstlükten geliyor diyorsun. Hayatın ummadığı bir anında başka kapılar açıyor, dürüstlüğün. İşlerinde, insani ilişkilerinde dürüst olsunlar lütfen.

MESLEK HASTALIKLARI

Sağlıklarına iyi baksınlar. Gençken insan çok fazla fark etmiyor. Meslek hastalıklarımız var. Omurgamızda sürekli problem çıkıyor. Özellikle 40’lı yaşlara geldiğin zaman vücut arıza vermeye başlıyor. Mesela benim boynumda sıkıntı var, doktora gittiğim zaman ‘ciddi bir trafik kazası mı geçirdin?’ dedi. Hayır dedim haber kameramanlığı yaptım. Farkına varmıyordum gençken. Sağlıklarına dikkat etsinler. Ve şunu hiç akıllarından çıkarmasınlar, dünyanın en iyi haberi senin sağlığından daha önemli değil. Gözü kara olabilirsin, soğukkanlı olabilirsin ama hiçbirisini, çok ünlü bir habere, görüntü altına imza atmış ama rahmetli olmuş bir meslek çalışanı olarak görmek istemem. O yüzden dünyanın en iyi haberini çeksen bile kendi güvenliğini, kendi sağlığını tehlikeye atacak işler yapmasınlar.

MESLEĞİN GELECEĞİNDEKİ RİSK

Medya sektörü  çok  çeşitlendi.  Mesleğin geleceğiyle ilgili neler söylersin?

İlerde bizim meslek ciddi anlamda bir kayba uğruyor daha da uğrayacak.   Anadolu’ya çıktığımız zaman,  gazetecilerle karşılaşıyoruz adamın boynunda bir video kamera, bir fotoğraf makinesi asılı.  Hem fotoğraf çekiyor, hem görüntü alıyor. Haber yazıp fotoğraf ve görüntü montajı yapıyor.  Bir öyle bir handikap var. İkincisi dediğim gibi vatandaş kamerası, teknolojik altyapının hızlanması sebebiyle, bizim çektiğimiz görüntüler dışında da, görüntüler yoğun. Belki de biz bunu teknoloji ile biraz geç tanıştığımızdan yeni farkına vardık. Eskiden ben çalışırken söylenen şey, ‘en iyi haber görüntüsünü amatörler çeker’ derlerdi. Çünkü amatör sürekli kayıttadır. Olan bir olay, farklı bir amaç için çekerken pat diye önünde oluşabilir. Biz mesela haber kameramanları sürekli kayıtta olan bir insan değiliz. İşte uçak kazaları. Adam eşini çekerken, arkada alçalan bir uçak ve okyanusa düşen bir uçak görüntüsü.

ATLARIN FOTOĞRAFIYLA REHABİLİTE OLUYORUM

Ben yıllarca video kamera ile uğraştım ama foto muhabirlerine acayip gıpta ederdim. Bizim çalıştığımız dönemde mesleki kurallarda çok oturmamıştı. Ana baba günü, kavga dövüş, en yakın arkadaşlarınla bile boğaz boğaza gelirsin. Genelde foto muhabirleri ile kameramanlar hırlaşır bir görüntüyü çekmek için. Ya benim anam ağlıyor, 3 dakikalık haber çıkarmam lazım. Sürekli önümde foto muhabirinin ya flaşı ya kafası vesaire. Onların tek planda, tek karede olayı anlatabilmeleri çok hoşuma giderdi.  Şimdi bende bundan para kazanmama rağmen, fotoğrafçılığı yoğun şekilde yapmaya gayret ediyorum ve çok keyif alıyorum. O anı tek karede görüntüleyebilmek. Gittiğim işlerde  yanımdan ayırmadığım makineyle kendime bir süre ayırıyorum ve fotoğraflar çekiyorum. Bu bana çok keyif veriyor.  Kamera elimde, fotoğraf makinesi sürekli boynumda beni haşat etti ama çok keyifliyim. Çeşitli objeler üstüne odaklanmaya çalışıyorum. Mesela şu anda en çok çektiğim atlar. Atlarla çok geç tanıştım ama çok muhteşem hayvanlar, onların fotoğrafını çekerken rehabilite oluyorum. Herkese tavsiye ederim. Fotoğrafçılık ile uğraşmaya çalışıyorum ve emekli olduktan sonra da fotoğrafçılığa devam edeceğim.

ALAYLIYIM, AMA 4-5 ADIM ÖNDE BAŞLADIM

Başka eklemek istediklerin?

Alaylı diye tabir edilen biriyim. Bunun bir okulunu okumadım. Ama en büyük avantajım, meslek hayatına bir okullu arkadaşa göre 4-5 sene önce başladım. Okul hayatı tamam zevkli olabilir. Ben üniversite kampüslerini bilmiyorum. Onlarda lütfen hangi branşta çalışacaklarsa çalışsınlar, okul hayatı bitmeden çalışacakları sektörle temas içinde olsunlar. Bizim sektörde insan ilişkileri çok önemli. O yüzden ne kadar erken çalışmak istediğin sektörle, illa para karşılığı çalışmak zorunda değilsin, insanlarla irtibat halinde olursan, okulu bitirdikten sonra bunu yapmayan insandan daha şanslı olursun diye düşünüyorum. Bizim mesleğimiz, ister foto muhabiri olsun, ister kameraman olsun yıpratıcı bir meslek. İnsana yıllar geçtikçe verdiği zarar, fiziksel olarak, özellikle, boyunda kireçlenme, fıtık. Yani mesleki hastalıklar çıkmaya başlıyor. Gençken anlamıyorsun, hissetmiyorsun. Yıllar geçtikçe vücut arıza vermeye başlıyor. Boynumu göstermeye gittim doktora, ‘ciddi bir trafik kazası mı geçirdin’ dedi.

SOĞUKKANLI OLACAKSIN

Yıllarca hiç farkına varmadan hoyratça kullanmışız bedeni. Ondan sonra çalıştığımız işler. Türkiye’de habercilikte, çok güzel şeylerle karşılaşmıyoruz. Psikolojik problemlerde bilinç altında doğurmaya başladı yıllar geçtikten sonra, onun yıllar sonra farkına varıyorsun. Birde psikolojik travmalar. Genç arkadaşlara onları göz önünde bulundurmalarını söylerim. İkincisi, eğer habercilik ile uğraşacaklarsa birkaç tane naçizane önerim var. Eğer soğukkanlı değillerse haberde mutsuz olurlar. Kendi sağlıklarından yemeye başlarlar. Birazcık gamsız olacaksın. Birazcık duyarsızlığın olacak. Soğukkanlı olacaksın. Bekar olacaksın. Kötü alışkanlıklardan uzak duracaksın.

Ropörtaj: Hamza ŞAHİN