Türkiye’de ve uluslararası alanda başarılarıyla öne çıkan Dilan Bozyel, “Paris – Beyrut: Mutluluk Hattı” kitabıyla yine gündemde. Bozyel, fotoğrafların hikayelerini, kitabını ve gelecek planlarını anlatı.

Neredeyse haber fotoğrafçılığında bile önceliğim “kompozisyon”. Elbette teknik bilgilerin ve kuralların öneminden haberdarım. Hatta sırf temelden tekniğe hakim olabilmek için eğitim aldım fakat salt kurallara sadık kalmak, bilineni tekrarlamaktan ibaret benim için.  İşin sanat kısmına biraz daha yoğunlaştığımı söyleyebilirim. Elbette bir fotoğraf, altına bir açıklamaya ihtiyaç duymamalı. Lakin bir fotoğrafı, bir metin ile pekiştirerek, kareyi izleyicinin yalnızca gözüne değil, hislerine ve bilinçaltına daha kalıcı biçimde ulaştırabileceğimizi biliyorum. Algı kapılarının varlığından haberdar olmalı bence her görsel sanatla ilgilenen insan.

FOTOĞRAFLARIN HİKAYELERİ…

Beş yıldır her ay Kafa Dergisi’ ne fotoğraf hikayeleri yazıyorum, bazen fotoğrafı çektikten sonra oluşuyor hikaye, bazen tam tersi, bir yazı yazıyorum ve yazıyı bütünleyecek bir görsel oluşturmak için harekete geçiyorum. Yani fotoğrafın hikayesi, çekim anını tasvir etmek demek değil benim için. Çağrışımlar, imgesel kavramlar; izleyiciyi aynı anda okuyucuya, okuyucuyu da aynı anda izleyici dönüştürebilmeyi tercih ediyorum. Tüm bu “kompozisyon ve fotoğrafın metni” tercihimi pekiştirirken reklamcılık ve pazarlama eğitimimden öğrendiklerim de devreye giriyor. Dolayısıyla; belgesel, haber ya da reklam çekimlerimin oluşum sürecindeki temel aşama bu dataları kendi aralarında uygun eşleştirmelere dönüştürmekle oluşuyor.

PARİS-BEYRUT: MUTLULUK HATTI…

Hikayeler, kompozisyon, fotoğraf ve sanat serüveni bir kitap serisinde buluştu. 6 kitaplık bir serinin ilk kitabı geçtiğimiz aylarda yayımlandı. İnkılap Kitabevi’ nden yayımlanan Paris-Beyrut : Mutluluk Hattı. Fotoğraf hikayeleri ve kısa notlardan oluşuyor. Biraz seyyahlık, biraz fotoğrafçılık, azıcık da yazarlık ile oluştu diyebilirim. Serinin ilk kitabının konusu, mutluluk arayışı. İnsanın yaşayacağı

şehri seçmesi üzerine normalde biraz fazla düşündüğüm için yolculuklara çıktım ben. Ortadoğu’dan Avrupa’ ya fotoğraf makinem ve kalem kağıdımla çıktım yollara hep, kazancımı harçlığımı biriktire biriktire. Yaşayacağım şehri, yaşamak istediğim şehirleri fotoğraflayarak bulmaya çalışan bir kadın fotoğrafçı olarak; toplum ve kültür incelemesi üzerine fotoğrafları ve notları gibi özetleyebilirim kitabı. Serinin ilk kitabı, mutlu hissettiğim iki şehirler başlıyor, Paris ve Beyrut.

SİYAH-BEYAZ FOTOĞRAFLARIN BÜYÜSÜ….

Kitapta ve kitabın sergisinde siyah beyaz fotoğraflarla buluşacak izleyici. Bu tercihim herhangi bir ekolün, sokak ya da belgesel fotoğrafçılığın kimliğine ait hissetmek için değildi, siyah beyaz tercih etmemin tek nedeni bu kitap serisinde yaşamak istediğim şehirleri ve uyandırdığı hisleri paylaşırken okuyucuya/izleyiciye bir “kıyaslama” hissi yaratmamak. Mesela Paris’i siyah beyaz fotoğraflarla anlatmasaydım, gri ve düşük saturasyonlu kareler, Beyrut’u ise sarı tonlarda karelerle paylaşmış olacaktım ve fotoğraflarla buluşan gözlerin kişisel zevklerine göre seçim yapmaya yönlendirecektim. Oysa, siyah beyaz ve gri dışındaki renkleri ortadan kaldırarak, zamanı ve sınırları ortadan kaldırdığıma inanıyorum. Fotoğraflardaki insanların(portrelerin sahiplerinin) eşitlendiğini sağlamış gibi hissediyorum. Ama elbette siyah beyaz fotoğrafçılığın, ışık, kompozisyon ve kadraj dengesi ile siyah, beyaz ve gri ton dengesi öğretisine hayran olduğumu saklayamayacağım.

YILIN BASIN FOTOĞRAFLARI…

Bu cümlemin üstüne Spor Toto Yılın Basın Fotoğrafları 2019′ da portre kategorisinde bana birincilik ve ikincilik ödülleri getiren iki fotoğrafımın renklerinden bahsederek fotoğrafçılığın teknik dünyasındaki eğlenceden biraz daha söz etmek isterim.

Birincilik aldığım fotoğraf, Istanbul’ da yaşayan Türkiyeli bir punk genç kadının portresiydi. Çoğunluk gibi olmayan görüntü ve ideoloji tercihini, sıradışılığı pek de kolay kabul etmeyen bir toplumda bağırarak göstermeyi tercih etmesi her fotoğrafçının fotoğraflamak istediği bir kültür çeşitliliği belgesi nitelikli portre bir fotoğraf. Birçok moda/model çekimi, oyuncu çekimi yaptım bugüne dek ve çok ciddi kararlılıkla diyebilirim ki; bu punk genç kadın, fotoğrafladığım en “güzel” insanlardan biriydi. İşin beni en mutlu eden tarafı ise ödül aldıktan sonra bu fotoğrafın birçok farklı alanda sergilenmesi ve birçok farklı profile sahip izleyiciyle buluşabilmiş olması. Fotoğrafçılık, algı yönetimi konusunda en etkin sanat dallarından biri. Bu gücün farkında olarak mesleğimi icra ediyor olmanın zevki tarifsiz.

İkincilik ödülü alan fotoğraf ise – ki böyle önemli bir yarışmadan iki ödül almış olmanın gururunu ömrüm boyunca hep yaşayacağım- milli sporcumuz yüzücü Sümeyye Boyacı’ nın fotoğrafı. Ünlü birinin fotoğrafını çekerken mizansen yaratmak yerine kişinin kendini en “kendi” gibi hissetmesini sağlamaya çalışıyorum. Bu, bir stüdyo çekimi olmuş olsaydı dahi aynı yöntemi tercih ederdim. Bir fotoğrafın, uzun metraj bir film kadar izleyici içine çekmesini seviyorum çünkü. Sümeyye, Eskişehir’de antreman yaptığı havuzda molalarında hep vakit geçirdiği köşesine geçti ve onu fotoğrafladım. Fotoğrafın bütünündeki hikayede birçok farklı imgeler de var.

KADIN FOTO MUHABİRİ OLMAK…

Dezavantajlarından bahsetmek gerekirse aklıma hepimizin ortak sorunu geliyor, kameralarımızın ve lenslerimizin ağırlığı ve malum boyun ağrılarımız! Fiziksel olarak erkeklerin avantajlı olduğu bir gerçek, hem çekim sahasında hem de ekipman taşıma konusunda.

Elbette sizin böyle, bizim şöyle gibi bir kıyaslamadan bahsetmek istemiyorum. Her gün bas bas kadın ve erkek eşitliğini savunan bir insanım üstelik! Ama madem dezavantajından bahsettik, aklıma gelen ilk avantajı da eksik bırakmayalım. sokak fotoğrafçılığı başta olmak üzere insanlarla, bilhassa kadınlar ve çocuklarla çekim yapmak için çok daha rahat ve güvenilir iletişime geçebiliyoruz. Farklı kültürler ve topluluklarda çekim yapmak istediğimiz alanlara biraz daha kolaylıkla girebiliyoruz. Peki kadınların daha iyi fotoğraf çekebildiğini söylersem bana ne kadar tepki gösterirsiniz?

Hemen açıklayayım; kadınlardaki içgüdüsel altın oran algısı, erkeklerin algısından çok daha gelişmiş. Düşünsenize; bizler, aynaya bakarak göz kapağımızı, yanağımızı ve hatta tırnaklarımızı boyayan bir cinsiz. Bir sofra kurarken, ışık kaynağına göre masa düzeni hazırlıyoruz. Bu örnekler ilginizi çektiyse kadın cinsini nazikçe daha çok gözlemlerseniz, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Dolayısıyla, kadınlar bir kadrajı doldururken çok daha farkındadır detayların. Kompozisyonu oluştururken erkekler kadar objektif olamaz, bu belki zor sahada psikolojisini güçlü idare edebilen bir savaş fotoğrafçısı olmasına engel olabilir lakin duygularını daha çok kattığı için fotoğraflarına, izleyiciyle daha çok duygu alışverişi sağlar, bu da fotoğraflarının daha “etkili” olmasına yol açar.  Son olarak, konuyu toparlamak gerekirse “kadın foto muhabirin” ve “erkek foto muhabirin” biribirlerini tamamlayan farklı avantajları var. Bu sebeple kadın foto muhabir sayısının şimdikinden çok daha fazla artması gerektiğini düşünüyorum.

21 YAŞINDA BAŞLAYAN TUTKU…

21 yaşına kadar fotoğrafçı olacağımı düşünmemiştim. Müzik dergilerine yarı amatör yazılar yazıyordum, kritik ve röportaj yapıyordum. İşletme okuduğum bir dönemdi ama üçüncü yılımda işletme okuyamayacağımı anladım. Okulu bıraktım. Sağlıksız bir dönemdeydim, hem yirmilerin başı sağlıkla ilgili bilgisizdim hem mental olarak hayatıma nasıl yön vermem gerektiğini bulamıyor ve kendime yükleniyordum. Sağlık sorunları yaşadım ve tedavi sürecinde bir yıl odanın içinde antibiyotik gibi ilaçlar kullanarak zaman geçirmek zorunda kaldım. Bu dönemde Diane Arbus’un fotoğraflarını keşfettim. Ve sonra hayatını okuyup, inceledim. Fotoğrafçılığın bu denli tutkulu olması çok ilginç gelmişti. Ve Diane Arbus’un sert, standart dışı, standart güzellik algısını yerle bir eden fotoğraflarını inceledim uzun bir süre. O süreçte her gün kendi fotoğraflarımı çekmeye başladım, otoportrelerimi yani. Her gün, odanın başka noktasında, başka ışıkta, başka ruh halinde kendimi tanıdım fotoğraflarımı çekerek. Ve ışıkla, kadrajla tanıştım. Bu bir yıllık hikayemi bir dökümana dönüştürdüm; otoportrelerimi, hikayesiyle birlikte sonradan burslu kabul edildiğim okula yolladım.

Dilan BOZYEL KİMDİR?

Dilan Bozyel / (Foto Muhabiri & Fotoğraf Sanatçısı)

1985 Diyarbakır doğumlu Dilan Bozyel,  20 yaşında Diyarbakır’ dan ayrılarak İstanbul taşındı. İstanbul’da işletme eğitimi aldığı yıllarda müzik dergilerinde röportör olarak çalıştı. Diane Arbus’ un fotoğraflarıyla tanışınca, fotoğrafçılığın büyüsüne kapılıp eğitim hayatını fotoğrafçılık üzerine tamamlamaya karar verdi ve Londra’ da başvurduğu fotoğraf ve sanat akademisine kabul edildi. Fotoğrafçılık eğitimini tamamladıktan sonra Vice Magazine başta olmak üzere İngiltere menşeli kültür, sanat ve müzik dergilerine fotoğraf çekimleri yaptı. 2010 senesinde Diesel markasının “Be Stupid” kampanyasının reklam çalışmasında ismini toplumsal standart başarı kurallarını yıkarak duyurmayı başaran 50 genç sanatçıdan biri seçilerek markanın global reklam yüzlerinden biri oldu. Dört yılın ardından İstanbul’ a dönüş yaparak, medya sektöründeki birçok sanat, reklam ve moda dergisinin fotoğraf çekimlerini yapmaya devam ediyor. Sanatçı, 2013 yılında hazırladığı “Karışık Aklım ve Dunning-Kruger Sendromum” isimli fotoğraf çalışmasıyla İstanbul Modern Sanat Müzesi koleksiyonuna dahil oldu. 2017 yılında Mastercard ve Sade Kolektif işbirliğiyle ‘Paha Biçilemez Yüzleriyle İstanbul’ fotoğraf kitabı yayımlandı. Aynı yıl, Disney ve UNİCEF’ in ortak düzenlediği kız çocuklarına eğitim fonu amaçlı sosyal sorumluluk global projesi “Dream Big Princess” (#HayalleriniYaşaPrenses) için Türkiye adına seçilen kadın fotoğrafçı oldu. 2018 yılında ise fotoğrafçı kimliğiyle kamera karşısına geçerek doğal güzellik akımının yeni trendi olan filtresiz selfie hareketi içerikli Samsung Türkiye’ nin #GerçekBen global kampanyasının dijital reklam yüzü seçildi. 2019 yılında Türkiye Foto Muhabirleri Derneği ( TFMD ) tarafından düzenlenen Spor Toto Yılın Basın Fotoğrafları yarışmasında Yılın Portre Fotoğrafı kategorisinde birincilik ve ikincilik ödüllerinin sahibi oldu. Brand Week Istanbul kapsamında Fark Yaratan Kadınlar 2019 ‘da Sanat Lideri ödülünü kazandı. 2015′ ten bu yana aylık edebiyat ve kültür – sanat dergisi olan Kafa Dergisi’ nde düzenli olarak her ay fotoğraf hikâyeleri yazmaya ve 2019 Mayıs ayında pazarlama ve reklamcılık sektörünün önde gelen dergisi MediaCat ekibine katılarak usta sanatçılarla üretim disiplini üzerine röportaj serisi hazırlamaya devam eden sanatçı, uluslararası ona yakın fotoğraf ödülüne sahip .