SELÇUK ŞAMİLOĞLU

Selçuk Şamiloğlu, Hürriyet Gazetesi foto muhabiri, “Spor Toto Yılın Basın Fotoğrafları 2019” yarışmasının günlük yaşam kategorisi ikincilik ödülü sahibi… Mesleğinin, yetenekli, heyecanlı, azimli usta isimlerinden aynı zamanda…  Daha gazetecilik bölümünde okurken foto muhabirliğini kafaya koymuş ve o yönde yolunu çizmiş.  Günümüzde gazete foto muhabirliğinin gittikçe zorlaşmasına rağmen, “Haber unutulur gider ama fotoğraf hafızada kalır. İyi fotoğraf şiir gibi, öykü gibidir” diyor.

Mesleğe ne zaman başladınız?

Fotoğraf çekmeye üniversite yıllarımda başladım. Marmara Gazetecilik’i kazandıktan sonra bir Nikon D70 fotoğraf  makinesi aldım. Gece gündüz fotoğraf çekmeye başladım. Sektörel dergilerde üniversite zamanımda serbest fotoğrafçı olarak çalıştım. Aslında böyle çalışmak benim için maddi anlamda daha iyiydi. Ama içimde hep bir gazetecilik yapma hevesi de vardı. O şansı 2007 yılında Tempo dergisinde yakaladım. Kısa bir süre orada staj yaptım. Tabi hemen habere, röportajlara gideceğimi sanmıştım. Zamanla beni de işe gönderirler diye 3 ay stajyer bilgisayarı başında oturdum. Hep derlerdi “Gazetecilik yapmak istiyorsanız baya bir sabretmeniz lazım.”diye. Ben o sabrı gösteremedim. Sonrasında 2008 yılında bir yarışmadan ödül aldım. Bu ödülün yanında da Hürriyet gazetesinde staj imkanı tanınmıştı. Stajıma başladım.Daha sonra Sebati Karakurt, ” bundan bir seyler olur” diyerek ekibine  aldı. Halen Hürriyet Fotoğraf Servisi’nde güzel bir arkadaşlık bağı olan iyi bir ekibin  içindeyim.

“SANKİ JAGUAR SERVİSİNDEN ÇIKIYOR!”

 Neden foto muhabirliği?

Gazetecilik mesleğinin içinde en zevkli ve renkli branş foto muhabirliğidir. Yaptığımız işte çeşitlilik çoktur. Mesela muhabirler genelde bir konu üzerinde yoğunlaşırken, foto muhabirleri her türlü habere gidebilirler. Suriye sınır hattına, hatta Suriye içindeki sıcak çatışmaların içinde bulabilirler kendilerini.Oradan merkeze döner ,mayo defilesine gider. Oradan çıkar, takım elbise giyip  büyükelçilik kokteyline katılır. O iş biter şortunu giyip güney sahillerinde Bodrum’a habere gider. Sonra başka bir haber gelir skorsky helikoptere binip  İran sınırındaki bir karakola gider. Bu böyle devam eder gider ve  bu kadar çeşitlilik içinde bazen kavram karmaşası da yaşanabiliyor. Haber unutulur gider ama fotoğraf hafızada kalır. Herkesin aklında kalan bir fotoğraf vardır. Bu haber fotoğrafı olur, moda olur, manzara olur…İyi fotoğraf şiir gibi, öykü gibi hafızada yer tutar. Uzun bir paragraf tek fotoğrafla anlatılabilir. İşin zor tarafı ekipmanlar ve çok pahalılar. Tamire gitti mi sanki jaguar servisinden çıkıyormuş gibi masraf çıkıyor.

“FOTO MUHABİRİ OBJEKTİF OLMALIDIR”

 Sizce foto muhabirliğinin tanımı ve yapması gerekenler nelerdir?

Hiç tereddüt etmeden sezgilerini kullanarak doğru yerde, doğru zamanda  habere ulaşandır. Haberi fotoğraflarıyla etkili kılan kişidir. Herkesin onun gözünden olayları yorumlamasını sağlar. İşi diğer gazete çalışanlarına oranla daha zor olandır.

Foto muhabirliğinin ilk ve önemli kuralı, objektif olmasıdır. Bizler gittiğimiz işlerde çok fazla konuşmayız. Hatta soru bile sormayız. Taraf da olmamalıyız. Sonucu ne olursa olsun, gördüğümüz neyse onu çekmeliyiz. İyiyse iyi, kötüyse kötü. Bunları yapmadığımız zaman üzerimize bir etiket yapışır. Kendi kendimize sansür oluşturmuş oluruz.

Şöyle bir örnek vereyim: Dünyanın ilk savaş fotoğrafları 1855′te Kırım’daki Osmanlı – Rus Savaşı sırasında İngiliz Roger Fenton tarafından çekilmiştir. İlk savaş muhabiri de diyebiliriz onun için. Fenton 3 ayda  360 kare fotoğraf çeker. Fotoğraflarındaki en önemli özellik; Kırım’da Ruslar’a karşı Osmanlılarla birlikte savaşan İngiliz askerlerini ölü ya da yaralı tek bir kare bile çekmemiş olmasıdır. Bundan dolayı da fotoğrafların savaşın gerçek yüzünü yansıtmadığı tartışılmıştır. Bakın o dönemde bile tartışılan konu; fotoğrafçının objektif olmamasıdır. Bu da fotoğrafın ne kadar etkili olduğunu gösteriyor. Sonrasında da Napolyon bu durumdan etkilenerek Fransa adına iki fotoğrafçı göndermiştir.

Mesleğinizde sizi en çok etkileyen fotoğraf hangisi olmuştur?

Beni etkileyen birçok fotoğraf var. Ama bir tanesini asla unutamam. İlk başta gördüğünüzde çok yoğun bir duygu barındırmıyor ama hikayesini dinlediğimde beni bir hayli etkilemişti. Suriye iç savaşında, 2014 yılında ,IŞİD’in Suriye’nin Kobani Kenti’ne saldırısının ardından Şanlıurfa’ya kaçan mülteciler arasında bulunan bir annenin iki çocuğunu kendine iple bağlamasıydı. Yaklaşık 30 km yürümüşler bu şekilde. Bağlama nedeni ise birçok  çocuk o panik halinde kaybolmuş. Anne de  herhangi bir kaçış anında onlardan ayrı kalmamak, onları kaybetmemek için  çocuklarını kendine bağlamış. Bu beni etkilemiştir.

“İŞİMİZ GİTTİKÇE ZORLAŞIYOR”

Günümüzde  gazete foto muhabirliği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Gün geçtikçe zorlaşmaya başladı. Gazeteler, sosyal medya ve dijital dönüşüme direniyor. Hemen hemen herkesin elinde çözünürlüğü yüksek fotoğraf makineleri var. Anında bir olay hemen sosyal medya hesaplarında paylaşılıyor. Yurttaş gazeteciliği de başladı. Bunun yanında stok fotoğraf siteleri de var. Milyonlarca görseli içinde barındırıyor. Bazı durumlarda abonelik sistemiyle istenilen fotoğrafa anında ulaşılabiliyor. Öte yandan biz gazete fotoğrafçılarının dezavantajı, çalıştığımız kurumların diğer haber ajanslarına da üye olmaları. Örneğin Suriye sınır hattına gidiyoruz, tüm ajanslar orada. Ve çok iyi foto muhabirlerine sahipler, hepsi onlarca fotoğraf geçiyor. Çalıştığım kurum hepsine üye. Biraz daha etkileyici fotoğraflar çekmeliyim ki benim fotoğraflarım gazete sayfasında kullanılsın. Yani diğer bütün ajanslarla ben rekabet halindeyim.

Meslek hayatınızda  zor duruma düştüğünüz anlar oldu mu?

Oldu. Hiç unutamadığım an 15 Temmuz gecesiydi. Orada darp edilmiştim. Darbe girişimi başladığında o günkü adıyla Boğaziçi Köprüsü’ndeydim. Sonra Taksim’e geçtim oradan da Harbiye’ye,  sabaha karşı da tekrar  Boğaziçi Köprüsü’ne geldim. Oradaki kalabalığı görünce durumun ne kadar ciddi olduğunu fark ettim. Kendi vatandaşımdan hiç bu kadar korkmamıştım. Birkaç kare çektim. Askerleri Çevik Kuvvet otobüsünün içine koymuşlardı ama araç hareket edemiyordu. Otobüsün içinden askerleri indirip darp ediyorlardı. Polis alıp kurtarmaya çalışıyor, kalabalık o sırada başka bir askeri alıyordu. Fotoğrafları çektim, tam olay yerinden ayrılacağım, biri “Sen kimsin?” dedi. Gazeteci olduğumu söyledim, makinemi istedi. Makineyi yere bıraktığım anda da bana vurdu. Peşi sıra etraftakiler de saldırmaya başladı. Hiçbiri bana niye vurduğunu, benim kim olduğumu bilmiyordu. Sahadaki gazetecilerin şöyle bir sorunu var. Polisi nefret ediyor, sağcısı nefret ediyor, solcusu nefret ediyor, muhafazakârı nefret ediyor. Ve hepsinin dediği ortak bir şey var:”Gerçekleri yazmıyorsunuz, gerçekleri göstermiyorsunuz.”

Mesleğe başlayacak olanlara tavsiyeniz ne olur?

Geleneksel gazete foto  muhabirliği yavaş yavaş kayboluyor. Önerim fotoğrafın yanında yeni başlayacak olan arkadaşların videoya da önem vermesi olacak. Dijital dönüşümde sadece fotoğraf yeterli olmayacaktır. Video çekerek bir fark yaratabilirler.