TFMD YÖNETİM KURULU’NUN İLK KADIN ÜYESİ

TFMD 17. Olağan Genel Kurulu’nda Yönetim Kurulu’na seçilen ilk kadın üye olan Şenay Güner ile mesleki tecrübesini ve habercilik anılarını konuştuk.

Mesleğe ilk adımını 10 yıl önce Milliyet Gazetesi’nde stajyer olarak atan Posta Gazetesi’nin genç ve deneyimli muhabiri Şenay Güner, unutamadığı habercilik deneyimini, “Tek yapmam gereken şey dışarıda her ne oluyorsa olsun onu görüntülemek olduğunu bilmekti. Makineyi aldığım gibi bilinmeyene koştum. Neyle karşılaşacağımı sordum kendime, bunun tek cevabı yaşamaktı. Gazetecilik sanırım o hisse âşık olmak demek” sözleriyle anlatıyor. Anadolu Ajansı Haber Akademisi Foto Muhabirliği eğitiminden sonra foto muhabirliğine olan ilgisinin nasıl değiştiğinden de bahseden Güner, “Habercilik refleksiyle çektiğim fotoğrafları artık gözümle çekiyordum. Baktığım her anda bir fotoğraf karesi beliriyordu. Sanki gözüm bir lens, beynim ise ben komut vermeden enstantane, diyafram ayarı yapıp deklanşöre basıyordu. Fırsatım olsaydı foto muhabirlik alanında profesyonelleşmek isterdim. Fakat gazeteler artık foto muhabirleri değil, fotoğraf çekebilen muhabirleri kabul ediyor” diyor.

Röportaj: Naz AKMAN

ESKRİMCİ GÖZÜYLE

Şenay Güner kimdir? Gazeteciliğe nasıl başladı?

Küçükken gazeteci olmak gibi bir idealim yoktu aslında. Stajyerlik dönemimde yaşadığım deneyimlerin bana hissettirdiği duyguyla yolumu çizdim diyebilirim. 1986 yılında İzmir – Karşıyaka’da doğdum, orada büyüdüm. Uzun yıllardır eskrim sporuyla profesyonel bir şekilde ilgilendim, milli eskrimciyim. 21 yıl önce İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin takımı olarak müsabakaya giderken büyük bir trafik kazası geçirdik. Aylarca hastanede yattım, ailem yürüyebilmem için dualar ederken, ben tekrar eskrim yapabileceğim günü hayal ettim. 8 ameliyat sonucunda ancak ayağa kalkabildim ve eskrime dönmek için büyük emekler verdim, ulusal ve uluslararası müsabakalarda ülkemi temsil ettim. Ancak uzmanlık alanımı spor olarak seçmeyeceğime karar vermiştim. Spor bursuyla Kıbrıs Girne Amerikan Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nü kazandım. Okul dönemimde zorunlu stajlarımı NTV televizyonu ve Hürriyet Gazetesi Ankara bürolarında yaptım.

HER GÜNÜN BİR ŞAMPİYONU

Mezuniyetimin ardından 2011 yılında Milliyet Gazetesi Ankara ekinde stajyer muhabir olarak mesleğe ilk adımımı attım. Gazeteciliği eskrime çok benzetmiştim, maskeni taktığın her seferde kendi kalp atışlarını duyarak, sonunu bilmediğin bir mücadele veriyorsun. Her müsabakanın birincisi olduğu gibi gazetede de her günün bir şampiyonu oluyor. Şampiyon olma uğruna verdiğin mücadelede yaşadığın heyecandan zevk alıyorsun. Sadece duyguların böyle istiyor diye gazetecilik yapamazsın elbette. 3 yıl boyunca stajyer olarak çalıştığım Milliyet’te mesleğin inceliklerini öğrendim, medya alanında “ben de varım” demek için maddi manevi pek çok şeyden feragat ettim. Nitekim yüzlerce iletişim fakültesi mezunu arasından özellikle Ankara gibi istihdamın sınırlı ve kısıtlı olduğu medya sektöründe aradan sıyrılmak, tutunabilmek hakikaten büyük bir emek ve sabır gerektiriyor.

 

DAHA ÇOK HEYECAN VERMEYE BAŞLADI

Foto Muhabirliğine olan ilginizi nasıl keşfettiniz?

Medya sektöründe maalesef eskisi gibi alan muhabirliği veya foto muhabiri diye uzmanlaşma kalmadı. Gazeteler artık foto muhabirleri değil, fotoğraf çekebilen muhabirleri kabul ediyor. Ben de haliyle takip ettiğim haberlerin fotoğraflarını çekiyorum. Sıcak olayları, eylemleri takip etmeyi seviyorum. Bu tarz saha görevlerinde fotoğrafın daha önemli olduğunu düşünüyorum. Hızlı olmak, anı yakalamak, o ana tanıklık etmek, sayfalarca yazı yazmaktansa hissettiğin duyguyu tek kareyle okuyucuya aktarmak, biraz da yeteneğini konuşturmak; fotoğrafın gücü bu olsa gerek. Bunlar zamanla bana daha çok heyecan vermeye başladı.

SÜPER GÜÇLERİNİ KEŞFEDEN SÜPER KAHRAMAN GİBİYDİM

Eğer fırsatım olsaydı foto muhabirlik alanında profesyonelleşmek isterdim, denedim de. Milliyetten sonra Anadolu Ajansı Haber Akademisi Foto Muhabirliği Eğitimini kazandım. 3 ay süren eğitimler kapsamında teorik ve pratik anlamda çok şey öğrendim, 1 ay İstanbul büro fotoğraf servisinde staj yaptım. Bunların hepsi fotoğraf konusunda ufkumun açılmasına vesile oldu. Hayatım boyunca belki de fotoğraf konusunda hiç öğrenme fırsatımın olmayacağı bilgiler kazandım. O güne kadar haberci refleksiyle çektiğim fotoğrafları artık gözümle çekmeye başladım. Yolda yürürken, baktığım her yerde, her anda bir fotoğraf karesi beliriyordu. Çok enteresan hissetmeye başlamıştım. Süper güçlerini keşfeden bir süper kahraman gibiydim. Sanki gözüm bir lens, beynim ise ben komut vermeden enstantane, diyafram ayarı yapıp deklanşöre basıyordu. Sonradan şunu da fark ettim, fotoğraf çekmeyi veya bakmayı seyrelttiğinizde süper güçleriniz de kayboluyor.

HIZLI OL, ANI YAKALA, MERAK ET, ARAŞTIR

Peki başka hangi alanlarda çalışma imkânınız oldu?

Anadolu Ajansı maceramdan sonra 2 yıla yakın Gençlik ve Spor Bakanlığı Basın Müşavirliğinde çalıştım. Orda da güzel deneyimler yaşadım. Bakan takibinin yanı sıra kurumun yayını olan Gençlik ve Spor dergisine güzel haberler yaptık. Fotoğraf konusunda öğrendiklerimi orada pekiştirdim. Spor müsabakalarını takip ettim, spor fotoğrafları çektim. Spor temelli başarı ve insan hikayeleri yapmaya başladım. Şunu da söylemem gerekiyor bizim meslekte merak duygusu çok önemli. Merak edip araştırmak gerekiyor. Meslekte 5 yıl geçirdikten sonra ilk kadromu şu anda da çalıştığım Posta Gazetesi’nde aldım. 7 yıldır Posta Gazetesi Ankara ekinde çalışıyorum. Şimdilerde daha çok mesleğin editörlük kısmında yer alıyorum.

EMPATİ KURUP HİSLERİNİ AKTARMAYA ÇALIŞIYORUM

Ankara gazeteciliği yaparken rutin haberciliğin yanı sıra sokağa inip haberi sokaktan almayı tercih ediyorsunuz, bu merakınız nasıl başladı?

Rutin bürokrasi haberlerinden ziyade insan hikayelerine daha fazla ağırlık verdim ve yaşadığımız bu şehirde olup biteni kamuoyuyla paylaşmaya çalıştım. Kent gazeteciliği yapmanın en güzel yanı bu sanrım. İnsanların evlerine, dükkanlarına, ekmek teknelerine, özel alanlarına, gündelik yaşamlarına, sıkıntılarına konuk oluyorum. Empati kurup hislerini yazıyla ve fotoğrafla aktarmaya çalışıyorum. Sadece bir konuda uzmanlaşmıyorsun, her konudan haberdar olmak zorundasın. Eğlenceli tarafı da var, kültür sanat, konserler, sergiler ve aktiviteleri de takip etmek zorundasın. Kente gelen ünlülerle bir araya gelebilirsin mesela. Sabah bir basın toplantısına gidip, ikindi namazında feryatlar eden bir annenin çocuğunu toprağa verdiği son yolculuğunu izleyip, akşam da tiyatro haberi yaptığım günlerim oldu.

HABERE İLK ULAŞAN OLMAK

Tabii bu haberleri sadece Ankara ekine yapmak zorunda değiliz. Kentin içinden ulusal boyutta haberler de yakalarsan ana gazetede yayımlanabilir. Engellilerin yaşamı, ekonomi, belediyeler gibi birçok konularda yazı dizisi yaptım. En beğendiklerim arasında “İki nesil bir arada” isimli fotoğraflı yazı dizisi var. Bir branşta zamanın olimpiyat veya uluslararası dereceli bir sporcusuyla eski olimpiyat şampiyonunu bir araya getirip sohbet edip fotoğraflarını çekmiştim. Ünlü hakem Cüneyt Çakırla röportaj yapmıştım. Meslek oda bakanlarının sıkıntılarını dile getirdikleri “Esnaf Konuşuyor” yazı dizisinde de başkanların mesleklerinin başında fotoğraflarını çekmiştim. İstanbul’da Karaköy Balık Pazarı’nın foto hikayesini, “Başkent’te engelli olmak” yazı dizisinde de engellilerin sıkıntılarını ve haklarını dile getirmiştim. Habere ilk ulaşan ve senin aracılığınla kamuoyuna ulaşması müthiş bir duygu.

 

ELİM DE YÜREĞİM DE TİTREDİ AMA BU KORKU DEĞİLDİ

Sizi en etkileyen habercilik deneyimizi anlatır mısınız?

1 Şubat 2013 yılıydı, Milliyet Ankara’da stajyerdim. Camlarımızı titreten o sesle irkildim… Hiçbir şey düşünmedim, bunun sebebini bilmiyorum. Tek yapmam gereken şey dışarıda her ne oluyorsa olsun onu görüntülemek olduğunu bilmekti. Makineyi aldığım gibi bilinmeyene koştum… Çünkü bilinmeyen her zaman bilinenden daha kuvvetlidir. Koştum belki de daha hızlısını bile yapabilirdim. Zamanın içinde kayboldum, etraf sessizdi belki de beynim kulaklarımı tıkadı, neyle karşılaşacağımı sordum kendime, bunun tek cevabı yaşamaktı… Amerika Birleşik Devletleri’nin Ankara Büyükelçiliği’ne canlı bomba saldırısı düzenlenmişti. Aslında hiç korkmadım… Evet o fotoğrafı çekerken elim de yüreğim de titredi ama bu korku değildi. Bu hissin farklı boyutlarını her gittiğim görevde yaşıyorum. Sadece çok yoğundu ve bunu cesaretle birleştirmek gerekiyordu. Gördüğüm kolun, bacağın, etrafa saçılmış et parçalarının ve kanın rengi yoktu ya da ne gördüğümün farkında değildim… Bu duygusuzluk değildi ama… Yoğun duygular içerisinde hissettiğim heyecandan zevk almak belki de… Gazetecilik sanırım o hisse aşık olmak demek.

CANI PAHASINA OLAY ANINI GÖRÜNTÜLÜYORDU

Ertesi gün Milliyet’in manşetinde kendi fotoğraflarımı gördüğümde şok olmuştum, bir stajyerin başına gelebilecek en büyük ve güzel şey olabilirdi. O zamanki Genel Yayın Yönetmenim Derya Sazak, Milliyet Foto Muhabiri Yavuz Özden imzalı fotoğrafa şöyle bir not düşmüştü: “Milliyet ekibi olarak patlamadan tam 30 saniye sonra olay yerindeydik. Yavuz Özden bu kare için deklanşöre basarken Milliyet Muhabiri Şenay Güner canı pahasına olay anını görüntülüyordu.” Başkaları için şanssız bir günü kendim için şansa dönüştürmek… Bu da gazeteciliğin bir parçası…