90’A 1 KALA…

 Fotoğrafın Ozanı, Ozan Sağdıç

 Ozan Sağdıç, geçtiğimiz ay 89 yaşını kutladı. Önemli etkinliklerde zaman zaman boynunda fotoğraf makinesi Ankaralıların ile hala görme şansı yakaladığı “Fotoğrafın Ozanı” Ozan Sağdıç’ın objektifine meslek hayatı boyunca siyaset ve sanat dünyasından birçok isim poz verdi. Fotoğrafları dünyanın önemli yayınlarında yer buldu. Türkiye’nin ilk foto romanını da ilk grafik kitap kapağını da o yaptı. Stüdyosu sanat dünyasının uğrak yeri oldu. Celal Bayar’dan Süleyman Demirel’e, İsmet İnönü’den Deniz Baykal’a birçok siyasiyi fotoğrafladı, Bülent Ecevit’le aile dostu oldu.

 

Röportaj; Rıza ÖZEL

Etrafı tepelerle çevirili Burhaniye’nin Pelit köyünde 30 Aralık 1934’te doğduğunu nüfus memurunun babasına “Ruhi Bey, istersen iki gün sonraya yazalım. Askerliği var, okulu işi var, bir gün için çocuk bir ybüyük olmasın” dediğini aktaran Sağdıç, “Babam prensip sahibi adamdı. Ne gün doğduysa o gün kaydolacak demiş.” Bu sözlerle hayat hikayesinin ilk satırının yazıldığını söyleyen Ozan Sağdıç, 90’ına bir kala usta Ozan Sağdıç, hayatının dönüm noktalarını karelerinin ilginç hikayesini şöyle anlattı;

 

ÜÇ AĞABEYLE DERGİ

“2 yaşına kadar orada Pelit Köyü’ndedim. Sonra babamın memleketi Edremit’e gittim. İlkokulu Edremit’te okudum. İlkokulda öğretmenim İbrahim Bey ressamdı. Ondan resim dersleri almaya başladım. Yine ilkokuldaki bir diğer öğretmenim Lütfiye Hanım sayesinde duvar gazetesi çıkardım. İlk imzam 10-11 yaşında ‘başyazar ve ressam’ ifadesiyle o gazetede yayınlandı. Ortaokulu İzmir Buca’da yatılı okudum. Buca’da 3 ağabeyim oldu. Yörük Ali Efe’nin oğlu yazar Cengiz Yörük, şair Nedret Gürcan ile senaryolar ve roman yazan Cengiz Tuncer’di. Ortaokulda birlikte dergi çıkardık. Onlar yazıyordu ben düzenlemelerini ve mizanpajını yapıyordum. Sonra yine yatılı İstanbul’da Kabataş Lisesi’nde okudum. Liseye beni yazdıran da babamın arkadaşı meşhur şair Orhan Şaik Gökyay’dı

 

HAYALİNİN PEŞİNDEN İSTANBUL’A

1953 yılında Erdemit’te yapıp sattığım maket evlerle Daci bir kutu fotoğraf makinesi aldım. Selçuklu zamanından kalan Kurşunlu Camii vardı. İki eski bina arasında bana görüntüsü hep estetik gelirdi. Koşa koşa onu çektim. O fotoğrafları basılınca makineyi aldığım Fehmi Mine bana kendi makinesini verdi. ‘Bununla bir daha çek’ dedi. Böylece elime fotoğraf makinesini de almış oldum. Fotoğraf basmayı film yıkamayı öğrendim. Biraz karanlık oda tecrübem oldu. Fotoğrafçılık öğrenmek istiyordum daha büyük hayallerim vardı, İstanbul’a gittim. Taksim’de Foto Sait’e başladım. O, beni okur yazar bir katip arayan İstanbul Umum Fotoğrafçılar Derneği’ne götürdü. Döviz kıtlığı vardı. Her türlü ihtiyaç odalar ve dernekler aracılığı ile hak sahiplerine tanzim ediliyordu. O dönemde en küçüğünden en meşhuruna bütün İstanbul fotoğrafçıları ile tanıştım. Hepsinden bir şeyler öğrendim.

 

HAYAT MECMUASI’NDA BABIALİ’YE GİRİŞ

Cumhuriyet gazetesinde ilan gördüm, fotoğraf alacaklardı. O adrese gittim. Yapı Kredi Bankası’nın Doğan Kardeş Matbaası’nın üst katıydı. Karşımda o dönemin büyük üstatları Vedat Nedim Tör, Hikmet Feridun Es, Şevket Rado, Carl Rudolf vardı. O fotoğraflardan 10 tanesini satın aldılar. Aldığım para ile yeni fotoğraf makinesi aldım. Yıl 1956’ydı. Fotoğrafları alan Şevket Rado çağırdı ve o dönemin en meşhur foto muhabirlerinden Hikmet Feridun Es’in yanına gittim. ‘İki aya kadar Hayat Mecmuası’nı çıkaracağız. Babıali tecrübesi olmayan taze göz arıyorduk. Bu dergide çalışır mısın?’ dediler. 6 Nisan 1956’da yayına başlayan Hayat Mecmuası’yla gazeteciliğe adım attım. Tipo baskıyla yayınlanan bir de Hayat Dergisi vardı. O dergiye dışarıdan fotoğraf çeken Ara Güler’di. Onu da aldılar Hayat’a. Böylece Hayat Mecmuası iki foto muhabiri oldu, Ara Güler ve ben.

ARA GÜLER’LE ÇATI KATINDA

Ara’nın ailesi yazları Yakacığa giderdi. Onların odasında kalırdım. Ara’ların evinde çatı katı boşalınca orada bir süre orada kaldım. Ara ile orayı çalışma alanı gibi kullanıyorduk ama ben orada kalıyordum aynı zamanda. Benim için maddi açıdan sefalet günleriydi. Ara’da aynı zorlukları yaşasa da bana göre daha rahattı. Sıkıştığında annesi Anjel Hanımdan isteyebiliyordu. 1956’dan 1960’a kadar İstanbul’da çalıştım. Hayat mecmuası Ankara’da büro açma kararı verince kız arkadaşım Olcay, Ankara’da Cebeci’de konservatuarda okuyordu. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda işi hazırdı. Doğum günüm olan 30 Aralık 1959’da Olcay Hanımla evlendikten 4 ay sonra 29 Nisan 1960’ta Hayat Mecmuası’nın Ankara’daki ilk çalışanı olarak başkente geldim. 1 ay sonra 27 Mayıs İhtilal’i oldu. 1970’lerde Hayat Mecmuasından ayrıldım. O zamanlar Devlet Tiyatroları’nın fotoğraflarını çekiyordum. Fotoğrafçı olarak bir piyasam oluşmuştu. Şişe Cam’ı, Sümerbank’ı, Etibank’ın fotoğrafladım. Yabancı ajanslarla ve Türk ajanslarla çalıştım. Cumhuriyet ve Milliyet’in bürolarından çıkmıyordum o büroların personeli gibiydim. Mete Akyol, Orhan Koloğlu hep birlikteydik. Milliyet ilave çıkarmaya başladı. Abdi İpekçi’nin tercihi ile Milliyet’e dışarıdan işler çekiyordum. Milliyet’le benim büro karşılıklıydı.

ECEVİT İLE AİLE DOSTU OLDUM

Ankara’da devlet tiyatroların fotoğraflarını Osman Darcan çekerdi. Ona çok saygı duyardım. Hayat Mecmuası için çalışırken baba oğul gibi olduk. O vefat edince Devlet Tiyatroları bana kaldı. Arada da eş durumundan CSO’da da fotoğraf çekiyordum. O süreçte iyi bir arşivim oldu. TRT yayına başladığında tüm söhretler için Ankara daha da önemli oldu. Benim stüdyom o dönemin bütün ünlüleri için uğrak yeri oldu. Gittiğim işlerle siyaset dünyasından da birçok ismi fotoğraflarken yakın dostluklarda kurdum. Bülent Ecevit, Rahşan Hanım, Mete Akyol eşi Gülçin ve eşim Olcay çok sık görüşür olduk mesela. Ama o özel görüşmelerde siyaset konuşulmazdı. Gazeteci kimliklerimizi kapıda bırakırdık.

İLK TÜRK FOTO ROMANI ÇEKTİ

Hayat Mecmuası’na, Ses Dergisi’ne foto romanlar yurt dışından foto romanlar sayfa kalıpları halinde gelirdi. Foto Roman adında ayrı bir dergi bile vardı. Türkiye’de niye yapılmasın diye düşünürken Turgut Özakman’a gittim. Tiyatro yazarıydı ama Ankara Radyosu sözlü yayınlar müdürüydü. ‘Güzel düşünmüşsün’ diyerek radyo için yazdığı ‘Cumartesi Saat Dörtte’ adında bir senaryo verdi. Semih Sergen’den Işık Yenersu’ya o günün genç birçok yeteneği oynadı. İstanbul’da Ses Dergisi’nin yönetmeni Çetin Emeç’e gittim. ‘Ozan yine müthiş bir iş yaptın’ dedi. Foto Roman 1965 yılı başında ‘Ünlü artislerle ilk yerli foto roman’ şeklinde anonslarla Ses’te yayınlandı. Sonra Savaş Başar teklifi ile bu kez konusu polisiye olan ‘Karım Nerede’ adlı ikinci foto romanı çektim. Sinema dar boğaza girdi. Oyuncular, rejisörler foto romana döndü, foto roman yaygınlaştı.

FOTOĞRAFLI İLK TİYATRO AFİŞİ

Devlet Tiyatroları’nda afişler önceden yalnızca yazıdan ibaretti. Oyunun adı, oyuncular falan o kadar… Fotoğraf, grafik, resim yoktu. Cüneyt Gökçer tiyatronun müdürüydü. Anlattım fikrimi ‘Tasarım yapalım’ dedim. Cüneyt Gökçer ‘yap da görelim’ dedi. Tiyatronun ilk grafik tasarımlı, tasarımında fotoğraf kullanılan ilk afişleri ben yaptım. O zaman Doğuş matbaasında basılıyordu. Aynı zamanda Lütfi Ay’ın yayın yönetmenliğini yaptığı Devlet Tiyatrosu Dergisi’nin düzenlemesini de yapmaya başladım. Türkiye’de yaptığım bir ilkte kitap kapakları oldu. Dümdüz kapaklar olurdu. Çok ender tasarımsız resim konulan kapak olurdu. 1960lı yılların sonuydu. Tarık Dursun K iyi dostumdu. İstanbul’dan tanışıyorduk. Tarık’la Bilgi Yayınları’ndan Ahmet Küflü ile bir restoranda karşılaştık. Anlattım o kitabın ruhunu anlatan tasarımlarla ilk grafik anlayışlı tasarımlarını Bilgi Yayınevi için ben hazırladım. Yayınevinin İlk 100 kitabının grafik anlayışlı tasarımını yaptım. İstanbul’da yayınevleri bu tasarımlar karşısında tabiri yerindeyse yıkıldı. Hepsi birer tasarımcı ile çalışmaya başladı.

FOTOĞRAFIN RUHU

Beni hala elimde makine ile görünce şaşırıyorlar. İnsanları, insanlar arası münasebetleri çekmeyi seviyorum. İroni taşıyan fotoğrafları seviyorum. Ya bir tezat ya bir uyum olmalı mesela. Fotoğrafın iki boyutu var. Birisi dış estetik, doku, komposizyon, perspektif, leke bunlar öğretilebilen ve öğrenen şeyler var. Ama diğer boyutu ‘iç estetik.’ O öğrenilebilen bir şey değil. Fotoğrafa ruh vermek, ruh üflemek. Bakış açısından deklanşöre basacağın an için içinden gelen sese işte o fotoğrafın en büyük değeri.

FOTOĞRAFALTLARI….

 CELAL BAYAR’A “BABA” DEDİM

Celal Bayar’dan bu yana bütün Cumhurbaşkanlarını çektim. İsmet İnönü’yü Cumhurbaşkanlığını çekemedim. Ama muhalefette bol bol fotoğrafladım. Pek çoğu ile samimi oldum. Evlerine gittim. Ama ilk kez Cumhurbaşkanı fotoğraflayacağımda çok heyecanlıydım. Celal Bayar’ın Bursa Umurbey’deki evi müze yapılacaktı. Bayar’da çalışmaları izleyecekti. Evin meydana açılan kapısına halk birikmiş Celal Bayar koca kafile geldi. İçlerinden biri elinde 16 mm bir kamera ile çeke çeke geldi. Hayat Mecmuası’nda daha yeniyim. ‘Bu abi işi biliyor’ düşüncesiyle onun yanında onunla çekimleri sürdürdüm. Bir ara filmi bitti. ‘Bir dakika baba’ dedi. Sonra benim filmim bitti o öyle hitap edince ben de ‘Baba bir dakika’ dedim. Sonra bütün gezi boyunca ben Bayar’a ‘Baba’ derken etrafındakiler bana söylenerek ters ters bakıyorlardı. Bir ara filmci abi ‘beni de çek’ dedi, Bayar’ın yanına gitti. O ara restorasyonu yapanlardan biri bana ‘Bayar’ın oğlu Turgut Bayar’da ne kadar mütevazi kibar adammış’ dedi. ‘Nerede onu da çekeyim’ dediğimde zaten çektiğimi söyledi. Anladım ki bizim filmci abi Bayar’a gerçekten ‘baba’ diyordu.

ECEVİT İLE AİLE DOSTU OLDUM

Ankara’da ofisim dönemin ünlüleri için uğrak yeriydi. Gittiğim işlerle siyaset dünyasından da birçok ismi fotoğraflarken yakın dostluklarda kurdum. Bülent Ecevit, Rahşan Hanım, Mete Akyol eşi Gülçin ve eşim Olcay çok sık görüşür olduk mesela. Ama o özel görüşmelerde siyaset konuşulmazdı. Gazeteci kimliklerimizi kapıda bırakırdık

 

 

 

DEMİREL AİLESİ 10 NUMARADA 1965 yılında Süleyman Demirel ilk kez başbakan olunca Hayat’ta bir röportaj için evine gittim. O zaman evi Buğday sokaktaydı ve 10 numaralı dairede oturuyordu. 10 Numara olunca böyle bir fotoğraf çektik.

 

BAYKAL’IN TANITILDIĞI TOPLANTI 1973 yıllında çektiği tarihi kareyi Ozan Sağdıç şöyle anlattı; “Seçim öncesiydi. Bülent Ecevit Genel Başkan olunca CHP’de ‘Ak Günlere’ solganı ile yeni bir parti programı hazırlamıştı. O programın hazırlandığı Alanya’daki İncekum Motel’de 1 hafta kamp yapıldı. Hatta, ortanın solu tanımının ilk kez ortaya çıktığı Antalya’da Ecevit, Baykal’ı da ilk kez kamuoyuna takdim etti. Gazeteci olarak Mete Akyol ile bende vardım.” Fotoğrafta ise Ozan Sağdıç’ın (En solda) yanı sıra Önder Sav (Arkasında) ile (Aşağıdan Yukarıya) Rahşan Ecevit, Bülent Ecevit, Olcay Baykal, Deniz Baykal, Mete Akyol ve CHP’den isimler dikkat çekiyor.

 

1961 CUMHURİYET BAYRAMI İhtilalin ardından 1961 yılı, 29 Ekim’inde Cumhuriyet Bayramı’nda Meclis’te yapılan törene büyükelçiler ve yabancı misyon temsilcileri frak, smokin ve silindir şapka ile davet edilmişti. Hatta bu son fraklı törendi.

 

 

1965 BAYINDIR BARAJI AÇILIŞI Demirel’in Başbakanlıktaki ilk yılıydı. Bayındır Barajı’nı çok önemsiyordu, açılışına götürdü beni. Orada arabayı da Nazmiye Hanım kullandı.

HAYAT’IN BALKONU Hayat Mecmuası’na sanatçılar çok geliyordu. 1960’lı yılların sonuydu, Ayten Gökçer büronun balkonunda eteklerini savurarak poz vermişti.

VAN KEDİSİNİ BEN GÖTÜRDÜM Ecevit, 1977 seçimleri öncesinde Van’da miting yapmıştı. Karaoğlan yılları. Beni de özel olarak çağırmışlardı. Rahşan Hanımla Bülent Bey’e Van kedisi hediye edildi. Ama kedi epey hırçındı. Yolculuk boyunca ben baktım. Hatta Ankara’da kiralık oturdukları ilk evdi, o eve kediyi ben götürdüm.

ÖZAL CUMHURBAŞKANI SEÇİLDİĞİNDE 1989 yılında Özal, Cumhurbaşkanı seçildiğinde hala Başbakanlık konutunu kullanıyordu. Daha Çankaya’ya taşınmamıştı. Cumhurbaşkanıydı ama Başbakanlık konutunda spor yaparken fotoğraflamıştım. O spor aletleri Çankaya’ya taşındı.