“Erkek çocukları babayı taklit  edermiş”

 Baba  basının duayen ismi olursa, evlada da o yoldan ilerlemek düşermiş. Basının tecrübeli, sevilen sayılan ismi Osman Altınışık’a kendi izinden giden ilk göz ağrısı Emre Altınışık’ı sorduk. Evlat Emre’ye de  babasını sorduk. Baba mesleği kendi tercihimiydi, yoksa kaçınılmaz  son muydu? Mesleğinin hakkını veren bir ismin çocuğu olmak avantaj mı, dezavantaj mı?  İşte baba-oğulun yanıtları:

 

İlk olarak medya sektöründe olmaya nasıl karar verdin?

Babamın işinden dolayı çeşitli medya organlarının içerisinde büyüdüm. Ben daha henüz okuma yazma bilmiyorken babamın çalıştığı ofiste bilgisayarda adımı yazabiliyordum. Yani ister istemez bu kararımda bunların çok etkisi oldu.

Bu söylediğim faktörler üniversite sınavı sonrası seçim yapmamda da çok etkili oldu. İstediğim bir işti bu ve bende tercihimi bu yönde yaptım. İstanbul Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü’nü kazandım. Yani kısacası bu tercihimde babamın büyük bir etkisi var diyebilirim.

Osman : Ben baba mesleğini yapamadım. Terzi bir babanın oğluyum. Küçük denemelerim olmuştu… Pantolon ütülemek, küçük sökükler dikmek gibi. İğne elime batınca canım yandı. Hal böyle olunca geleceği tutkum olan meslek yani gazetecilik yönünde seçtim. Oğlumun benim yolumda yürümesinde direk müdahilim olmadı. Erkek çocukları babayı taklit edermiş. Emre de babasının yolunda ilerliyor. O bana büyük mutluluklar yaşattı.

 

“BU OSMAN ALTINIŞIK’IN OĞLU”

Peki, Osman Altınışık gibi başarılı bir gazetecinin oğlu olmak sektörde sana ne sağlıyor?

Gazeteci bir babanın oğlu olmak, sektörde daha yeni sayılan biri olduğunuz zaman üzerinize bir yük bindiriyor. Sonuçta bir hareketinizde “Bu Osman Altınışık’ın oğlu” diye anılıyorsunuz. Ancak, genel olarak bunun iyi bir durum, bir avantaj olduğunu söylemem doğru olur. Sonuçta yaptığım iş için ailemden en yakında danışabileceğim birinin olması çok güzel bir şey. Hem de bu kişi sektöründe ‘Duayen’ diye anılan bir isim.

Osman : Emre, hiçbir yerde ‘Osman Altınışık’ın oğluyum’ diye kapı açmadı. O hep çalıştı daha çok çalıştı. Üzerinde Osman Altınışık’ın oğlu olmanın verdiği ağır yükün farkında. Benden çok daha başarılı ve yetişmiş olarak geliyor.

 

“EMRE, HEM OKULLU, HEM ALAYLI”

Şu an TRT’de çalışıyorsun. Mesleğe ilk nasıl başladığından biraz bahsedebilir misin?

Ben 2014 yılında mezun olduktan sonra kameramanlık yaptım. Daha sonra TRT’de sabah kuşağında çalıştım. Daha sonra okuldan arkadaşlarımla birlikte klip ve çeşitli tanıtım filmleri yaptık. O süreçte TRT’nin açtığı yayın yapım elemanı ve prodüktörlük sınavında şansımı denedim. 2 senelik sürecin sonunda tüm sınavlardan başarı ile geçtim ve TRT’de çalışmamı sürdürüyorum.

Osman: Emre,  mesleğe hem okullu hem de alaylı başlamış oldu. Baba mesleği olunca hayatının her evresinde mesleğin içinde oldu. Emre aslında mesleğe Ağustos Depremi’nde başladı. İzmit depremini bir kâğıda resmetti. Detaylarını birkaç cümle ile yazdı. Unutmadığım ayrıntısı… Habere mahreç ve imzasını koyması oldu. O gün ‘armut dibine düştü’ demiştim.

 

“AYNI  SEKTÖRDE FARKLI KULVARLARDAYIZ”

Baban ile aynı sektörde farklı alanlarda boy gösteriyorsunuz. Peki, bunu nasıl değerlendirirsin?

Baktığınız zaman babam ile aynı sektörde görünsek de farklı alanlarda çalışıyoruz. Benim işim daha çok video ve görüntü üzerine oldu. Onun işi ise gazetecilik ve yazıyla. Fakat ben bu konuda da kendisinin tecrübelerinden yararlanıp akıl danışabiliyorum. O da benim konumda aklına takılan yerleri bana sorabiliyor. Aslında aynı sektörün içinde farklı alanlarda olmak bize bir avantaj sağlıyor diyebilirim.

Osman : Emre bu konuda benim baş danışmanım gibi… Birlikte çok şeyi paylaşabiliyoruz. Emre’nin fikirlerini önemsiyorum.

Şu an TRT Antalya Radyosu’nda çalışıyorsun. Osman Altınışık’ta gazetecilik geçmişinin bir dönemini Antalya’da geçirdi. Şu anda Ankara’da meslek yaşantısını sürdürüyor. Peki, senin hedefinde  Ankara mı? Yoksa farklı hedefler  mi  var?

Aslında Antalya’da büyüdüm diyebilirim. İlkokuldan liseye kadar eğitimimi Antalya’da sürdürdüm. Üniversite döneminde Antalya’dan ayrıldım ve 4 yılımı İstanbul’da geçirdim. Daha sonra da 4 yıl kadar Ankara’da çalıştım.  Aslında Antalya’ya geri gelme durumu aklımda olan bir şey değildi. TRT’de prodüktör olarak çalışmaya başladıktan sonra atamalar yapıldı ve bana Antalya Radyosu’nda görev verildi. Benim için şaşırtıcı oldu. Antalya’ya dönmem ile kariyer olarak da babamla bir ortak yol bulmuş olduk.

Osman: Emre’yle yürüdüğümüz kaldırımlar aynı… Emre’nin meslek yaşantısına Antalya’da devam ediyor olması bunun göstergesi.

Yaptığın işlerde “Bu işi Osman Altınışık gibi yapmalıyım” dediğin zamanlar oluyor mu?

Babam sektörde gerçekten çok büyük saygı gören bir kişilik.  Bolu’da, İstanbul’da, Antalya’da görev yaptı. Şimdi de Ankara’da görev yapıyor. Görev yaptığı yerlerin tamamında sevilen ve saygı duyulan bir karakter olmuş. Bu duruma gelmek kolay değil aslında. Benimde babamdan görüp en çok yapmak ya da kazanmak istediğim şey bu diyebilirim. İşini çok iyi yaparak insanların saygısını ve sevgisini kazanmak.

Osman : Emre akıllı bir meslektaşım… Aynı zamanda zeki… Sektör değil ama kişiliği kopyalıyor olması bunun göstergesi. İşi iyi yapmak kadar iyi insan olmak gerekir. Benim çocuklarıma ilk söylediğim şey ‘sevgidir’… İnsanları, doğayı, işini, eşini… Sevgi varsa çözüm vardır. Bu bağlamda sevginin ne kadar saygı getirdiğini çok yakın tanığıdır Emre…

 

“OSMAN ALTINIŞIK BELGESELİ YAPMAK İSTİYORUM”

Son olarak babanla yer almak istediğin bir ortak proje olabilir mi?

Ortak proje olarak yapmak isteyeceğim şey bir gün bir ‘Osman Altınışık’ belgeseli yapmak olabilir. Gerçekten orijinal bir hayatı var. Bunu kendime bir hedef olarak da koydum diyebilirim. Bunu gerçekleştirebilirsem benim için çok büyük bir mutluluk tamamlanmış olacak.

Osman : Bir baba olarak Emre ile kendi hayatıma ilişkin bir ortak projeye tabi ki imza atmak isterim. Yayınlanmış üç kitabım var… Bu kitaplar da Emre ile ortak projelerimiz. Yeri gelmişken bu yaşanmışlığı aktarayım. Çocuklarımın eğitim sürecinde ailemizin tüm bireylerinin her ay bir kitap satın alma hakkı vardı. Ailecek kitap almaya giderdik. Kitapları okur, karşılıklı mütalaa yapardık. Bir gün Emre, ‘Baba hep okuduğun kitaplara not alıyorsun. Sen kendi kitabını ne zaman yazacaksın’ dedi. İşte bu destek 3 kitap yazmama neden oldu. Yani ortak projemiz olan; ‘Haberin Seyir Defteri’, ‘B’Aşka Vakit Kalmadı’ ve 15 Temmuz hain darbe gecesi yaşananları kaleme aldığım ‘246 Bir Kurtuluş Destanı’ isimli kitaplar… Özetle Emre ve Eren ile birlikte 5 çocuk sahibiyim…Tüm bu yaşanmışlıklar ve başarının ardında eşim Meral’in desteği ve katkısını da unutmamak gerekir.