Uğur DEMİRÖZ

O AN” IN İÇİNDE OLMAK HEYECANLI

RÖPORTAJ: Hasan TÜFEKÇİ

Bilgisayar mühendisliğinden pilotluğa, ardından profesyonel fotoğrafçılığa, hayallerinin peşinden giden bir isim Uğur Demiröz… Asıl mesleği halen pilotluk ama fotoğraf da hayatının vaz geçilmezleri arasında. Seyahatleri sırasında çektiği fotoğrafları, Depo Photos’un portföyüne girecek kadar profesyonel.  Uğur Demiröz ile fotoğrafçılık macerasını konuştuk.

Biraz Kendinizden bahseder misiniz?

1982 yılında Ankara’da dünyaya geldim. Her ne kadar bilgisayar mühendisliği okumuş olsam da, yine de çocukluktan beri hayalim ve baba mesleği olan Pilotluk tutkusundan vazgeçemedim. Üniversitenin ardından Ayjet Uçuş Okuluna gittim. Burayı bitirdikten sonra da 2 yıl Pegasus’ta 2010 yılından beri de Türk Hava Yolları’nda pilot olarak görev almaktayım. Son 3 yıldır da kaptan pilot olarak görev yapıyorum.

Peki fotoğrafla nasıl tanıştınız?

Fotoğrafa hep ilgim vardı. Küçükken filmleri anlamsız fotoğrafçılık denemelerimle bitirirdim. Pilot olduktan sonra kendime önce kompakt bir makine ardından da DSLR bir makine aldım. Makineden çok, sanırım kendimi geliştirmemde, öncelikle Koray Peközkay’ın ardından da onun sayesinde tanıştığım Hasan Tüfekçi’nin yadsınamaz katkıları oldu. Onlarla profesyonel işlere giderek birçok irili ufaklı projede görev aldım. Tabii iş profesyonel çekim boyutuna gelince yediğim fırçalarla en azından fırça yemeyecek kadar bu işi öğrenmeye çalıştım.

TRUMP’I ÇEKMİŞLİĞİ DE VAR…

Mesleğiniz ile hobiniz arasında nasıl bir bağlantınız var?

Aslına bakarsanız mesleğimin çok büyük avantajını görüyorum fotoğrafçılık konusunda. “Fotoğrafçı” zaten değilim ama fotoğraf çekmeyi seviyorum sadece. Sürekli gittiğim farklı yerler sayesinde de fotoğraf çekme isteğim sürekli üst seviyede oluyor. Çok basit bir hikaye anlatayım. 2014 yılında uçuş için Tayland’ın başkenti Bangkok’a gitmiştim. O dönemde Bangkok’ta “Shutdown Bangkok” adında protesto eylemleri devam ediyordu. 2-3 saatliğine eylemlerin olduğu bölgeye gidip fotoğraf çekme şansım olmuştu. Benim için unutulmaz günlerden birisiydi fotoğraf anlamında. Otelde “protesto bölgelerine gitmeyin” diye ikazlar yapılıyordu. Otelin lobisindeki adama sordum: “Son derece güvenli, içiniz rahat şekilde gidebilirsiniz” demesi üzerine, Hasan Tüfekçi’ye Tayland Büyükelçiliği’nin telefon numarasını göndererek “1-2 saat içinde haber alamazsan ararsın” diyerek protesto alanına gittim. O dönemde Nikon D700 kullanıyordum. Genel makinelere oranla biraz daha büyük olması, Taylandlılara göre daha Avrupalı bir yüz yapım olması nedeniyle bir çok kişi beni foto muhabiri zannedip poz vermişti.

Bir başka hikayem Washington sokaklarında gezerken, daha Trump’ın başkan olmadığı yıllar tabii, Trump ve ekibini görmüştüm. Eski bir postane binasıydı yanılmıyorsam. Önünde durup ekibiyle konuştuğu sırada fotoğrafını çekme şansım olmuştu.

Bir Amerika uçuşu dönüşünde, kuzey ışıklarını izleme ve fotoğraflama şansım olmuştu. Aynı zamanda tabii bir çok şehri ya da yeryüzü şeklini fotoğraflama şansım oluyor. Tabii görevli uçtuğum zamanlarda sadece düz uçuşlarda çekebiliyorum. Ama eğer yolcu olarak gideceksem zaman zaman uçağın rotasını inceleyerek yukardan nereleri çekebilirim sorusuna cevap aradığım oluyor. Örneğin; son Paris dönüşümde, uçağın kalkış hattına göre check’inimi yaparak Eiffel kulesini çekme imkanım olmuştu.

Fotoğrafla ilgili unutamadığınız başka anılarınız var mı?

Koray ve Hasan sayesinde birçok farklı projede iş yapmak benim için inanılmaz deneyimlerdi. Uçaktan inip uykusuz şekilde Ankara’ya gidip çimene yatıp gelin damat fotoğrafı çektiğimizi de bilirim. Koç Holding’te, Rahmi Koç ya da rahmetli Mustafa Koç’un fotoğraflarını da çektiğimizi bilirim. 2017 yılındaki İstanbul Dans Festivali’nde de fotoğraf çektim. O anı ölümsüzleştirmek kadar o anın içinde olmak da beni heyecanlandırıyor. Sadece çekilen fotoğraf değil, o fotoğraf çekilirken yaşadıklarım da benim için çok değerli. Fotoğraftaki kadraj kadar benim o fotoğrafla ölümsüzleştirdiğim anılarım da çektiğim fotoğraflar kadar değerli benim için.

2000’E YAKIN FOTOĞRAF…

 Çektiğin fotoğrafları paylaştığın bir mecra var mı?

Herkes gibi tabii ki instagram’da (@soundofthewinds) adıyla sıklıkla fotoğraf paylaşıyorum. Canım sıkıldıkça arada kendime websitesi yapıyorum. 3-5 ay sonra beğenmeyip kapatıyorum. Flickr’da bir kaç albümüm var. Ama düzenli olarak da Depo Photos’a fotoğraf yüklüyorum. Benimkiler tabii genelde gittiğim gördüğüm yerlerden fotoğraflar oluyor. Shakespeare’in yaşadığı yere gidip onun mezarını, yaşadığı evi çekip koyduğum da oluyor,  ya da zaman zaman çektiğim uçak fotoğrafları da oluyor. 2000’e yakın fotoğraf var. Albüme girince ufak çaplı bir dünya turu yaşamanız mümkün 🙂

Halen Nikon D700 mü kullanıyorsunuz?

Uçuşlara götürmek için biraz fazla büyük kalıyor. Artık daha kompakt makineler taşıyorum yanımda. Örneğin Sony’nin RX100 VI makinesi hep yanımda. Nikon’u daha çok evde kurduğum ufak çaplı stüdyoda kullanıyorum. Arada çevremdeki insanların ürettiği ürünlerin fotoğrafları çekilmesi gerekiyor. Bazen de arkadaşlarla eğlencesine keyifli fotoğraflar çekiyoruz. Bu ikisi dışında fotoğraf için çok kullanmasam da drone ve goPro kullanmaktan da keyif alıyorum. Özellikle sony ile Kaptan’ın Seyr-i Sefası adındaki Youtube kanalıma keyifli videolar çekiyorum. En azından bana öyle geliyor.