Akıncan ABADAN

ÜÇÜNCÜ NESİL GAZETECİLİKTEN İŞSİZLİĞE…

YAZI: Akıncan ABADAN

 Babadan oğula değil, dededen babaya, babadan da oğula gazetecilik mesleğini sürdürmek için yola çıkan bir isim Akıncan Abadan… Kendi deyimiyle, doğumundan yıllar önce çizilmiş yürüyeceği yol. Ancak, Akıncan Abadan’ın deden, babadan gördüğü, dinlediği, gazetecilik mesleği ile kendi yaşadığı gerçekler çok farklı olmuş…  2015 yılında Habertürk’de başlayan foto muhabirliği macerası, twitter’da gördüğü “Habertürk Kapanıyor” twitiyle son bulmuş. Foto muhabirliği mesleğinin tecrübeli ismi Mustafa Abadan’ın oğlu Akıncan Abadan’ın yaşadıkları aslında basının geldiği son noktayı özetler gibi… İşte Akıncan Abadan’ın kaleminden hayatı ve foto muhabirliği macerası:

BİR ÇOK ŞEYİ BABAMDAN ÖĞRENDİM

Gazetecilik geleneğiyle yetişmiş bir ailenin üçüncü kuşağı olarak İzmir’de doğdum. Ailemin gazetecilik serüveni, annemin babası Akın Simav’ın 1960 yılında Türkiye’nin en köklü gazetelerinden Yeni Asır’da  çalışmasıyla başlıyor. 1982’de babam Mustafa Abadan ve 1987’de de annem Petek Simav’ın  Yeni Asır Gazetesi’nde çalışmaya başlamasıyla da benim yürüyeceğim yol doğumumdan yıllar önce çizilmiş oluyor.

Mesleğe dair birçok şeyi babam sayesinde öğrendim. İşine karşı olan heyecanını, bitip tükenmek bilmeyen aşkını ilk elden gözlemleme şansı elde ettim. Aklıma ilk gelenlerden biri 1999 yılında terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın davasını takip ederken ki heyecanıydı. 2001 yılında Afganistan Savaşı’nı aylarca fotoğraflaması ve 2004 yılında meydana gelen Pamukkale tren kazasını öğrendiği anda tek kelime etmeden ekipmanlarını toplayıp evden çıkmasını dünmüş gibi hatırlıyorum.

Ankara’da lise öğreniminin ardından Marmara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nü kazanmamla kendimce ilk adımımı attım. Başlarda babam gibi foto-muhabirliğindense muhabirlik yapmayı düşünüyordum. Anadolu Ajansı’nda yaptığım kısa dönem muhabirlik stajı nedeniyle bu fikirden uzaklaşarak fotoğrafa yönelmeye başladım. İlk öğretmenim tabi ki babam oldu. İlk makinemi ve lens setimi de bana o verdi.

ÖLMEKTE OLAN BİR SEKTÖR

Üniversitenin ardından askere gittim. Döndüğümde ise birkaç ay babamla çalıştıktan sonra, 2015 yılında, Habertürk Gazetesi’ne başvurdum. Ana akım medya kurumlarından birine başlamak güzel bir histi. Fakat gazeteye adımımı attığım anda babamdan gözlemlediğim ya da etrafımızdaki birçok deneyimli gazetecinin bana aktardığı ortamı bulamadım. Ölmekte olan bir sektörün en hızlı kan kaybeden kolunda (foto-muhabirliği) olduğumu anlamam da uzun sürmedi.

Sosyal Medya’nın yaygınlaşması ve her telefonun en azından kompak bir fotoğraf makinesi kadar iyi sonuçlar vermesinin bizi ne kadar baltaladığını da ilk elden yaşadım. Siz daha bir habere yeni gittiğiniz sırada sosyal medya da haberle ilgili birçok fotoğraf görmeniz mümkün oluyordu. Eğer işi sıcağı sıcağına yakalayamazsanız, o zaman  fotoğraflar ya sosyal medyadan ya da gazetelere göre ağları çok geniş olan ajanslardan kullanılıyordu. Eğer yaşanan olay gazeteye yakın değilse İstanbul trafiğine girdiğimiz anda işi kaçırıyorduk.

MUHABİRLİK, FOTO MUHABİRLİĞİ, VİDEO ÇEKİMİ HEPSİ BİR ARADA

Günümüzde sadece foto-muhabirliğinin yetmediği aynı zamanda muhabirlikte yapılması gerektiğini anladım. Muhabirlikle de kalmadı, kendi yaptığımız haberlerin videolarını (elimden geldiğince) çekerek internet sayfasının kullanımına sundum.

Kendimi geliştirmeye çalıştığım süre boyunca gazete devamlı küçülmeye gitti. Yan yana çalıştığımız gazeteciler ya işten çıkartıldı ya da istifa edip şanslarını başka sektörlerde denemeye karar verdi. Bu durum sadece Habertürk’e özel değildi. Bütün gazetelerde aynısı yaşanıyordu. Gazetelerin foto-muhabirliği kadrolarını da iyice daraltmasıyla, babamın bana anlattığı güzel günlerden geriye sadece gölgelerinin kaldığını gördüm.

O günlerde gazetenin profesyonel bir drone almasıyla artık sadece yerden değil havadan da fotoğraf ve video çekmeye başladım. Çektiğim fotoğraflar gazetede yayımlandı, videolar da televizyon haberlerinde kullanıldı. Bu da benim foto-muhabirliğinden ziyade drone pilotluğuna evrilmeme neden oldu.

GAZETENİN KAPANDIĞINI TWİTTER’DEN ÖĞRENDİM…

1 Temmuz Pazar günü, Prof. Dr. Fuat Sezgin’in cenazesinin defnedileceği Gülhane Parkı’nda beklerken Twitter’dan gördüğüm “Habertürk Gazetesi Kapanıyor” haberiyle şaşırdım. Çalışanı olduğumuz kurumun kapatıldığını da en son biz gazeteciler öğrendik.

Pazartesi günü İnsan Kaynakları’ndan atılan maille 5 Temmuz’da ilişiğimizin kesileceğini öğrendik. 9 yıllık gazete yüzlerce çalışanıyla sadece 5 günde kapatıldı. Sadece 1 ay önce evlendiğim için yeni ev bakmayı düşünürken, kendimi yeni bir iş ararken buldum. Zaten iş bulmanın mümkün olmadığı bir sektörde, üstelik foto-muhabiri olarak iş bulmak günümüzde mümkün değil. Neredeyse tüm gazetelere özgeçmişimi ve portfolyomu gönderdim. Foto-muhabiri kadrolarının dolu olduğunu tahmin ettiğimden drone pilotluğu ve muhabirlik içinde başvurdum. Geri dönüş olmayınca artık gazeteci olamayacağımı anladım ve serbest fotoğrafçılığa başladım.

 

VİDEO VE DRONE KONUSUNDA KENDİMİ GELİŞTİRDİM

Çekime gittiğim organizasyon ve etkinlikler sırasında da fotoğrafın değerinin bu etkinliklerde düştüğünü gördüm. Şimdi ise neredeyse fotoğrafı bir kenara koyup, video çekmeye ve drone konusunda kendimi geliştirmeye başladım.

Kısacası 1960’dan beri sektörün içinde olan ailemin son gazetecisi oldum. Dedem darbe günlerinde tutuklanmasına rağmen yazarlığa devam etmiş, babam ise 28 Şubat Muhtırası’nı yaşamıştı. Bana gelince: Sektöre girdiğimin 3. Yılında gazete kapatarak aileme bir ilki yaşatmış oldum.