Murat AKBAŞ

“SPOR FOTO MUHABİRLİĞİ DAHA KOLAY”

RÖPORTAJ: Tolga ADANALI

Murat Akbaş, tecrübenin ve istikrarın adı… 22 yıldır Fanatik Gazetesi’nde spor foto muhabiri olarak çalışan Akbaş’a, spor gazetesinde çalışmanın farklılığından, Fatih Terim’e,  mesleğin içinde bulunduğu son durumdan, teknolojinin mesleğe neler kazandırdığına pek çok sorular yönelttik. İşte yanıtları:

Foto muhabirliğine ne zaman, nasıl başladınız ?

Gazetecilik mesleğine üniversite sonrası 1996 yılında Fanatik’te başladım ve tam 22 yıldır aynı kurumdayım.

Bir spor gazetesinde foto muhabiri olarak çalışmak ile gazetede çalışmak arasındaki farklar nedir ? 
Bizim işimizin çok daha kolay olduğunu düşünüyorum hele bir de sporu seviyorsanız şanslısınız demektir. Çünkü siyasi, toplumsal ve ekonomik olayları takip etmek çok daha zor, stresli ve daha fazla emek, özveri istiyor. 1999 depreminde Kocaeli’nde ve Sakarya da fotoğraflar çekmek zorunda kalmıştım, o zaman bizim işimizin daha kolay olduğunu çok daha iyi anladım .

 

“BİR  HAFTA GAZETEYE GİTMEDİM”

Türk futbolunun efsane ismi Fatih Terim’in Galatasaray’daki 4 dönemine de şahitlik yaptınız.  Fatih Terim’in foto muhabirleriyle ilişkisini  değerlendirebilir misiniz ? 
1996 yılından beri Fatih Terim’in fotoğraflarını çekiyorum . Hoca genelde sivil hayatta fotoğraf çektirmeyi sevmez. İzin almadan çektiğinizde de çok kızar. Genel anlamda bizim gibi basın emekçileriyle sıcak bir sohbeti vardır. Özelikle kamplarda saatlerce sohbet ettiğimiz olur, futbol maçları da yaparız. Maçlarda ve antrenmanlarda çok güzel fotoğraf verir.  Galatasaray’ı takip eden foto muhabirleri bu açıdan çok şanslıdır. Kulübede çok nadir oturur. Galatasaray maçlarında maç fotoğrafı kadar, Fatih Hoca’nın fotoğrafını da gazeteye geçerim. Çoğu zamanda gazeteye kapak olur ve maçın önüne geçer.  Fatih Terim, özellikle 2000 yılından sonra,  biraz daha ılımlı oldu bize karşı, biraz daha sakinleşti. Onu iyi tanırsanız çalışılması kolaydır. Eskiden, sadece maç boyunca  Fatih Terim’i çekmekle görevli arkadaşlarımız olurdu ki bunlardan biri de bendim. Meslek hayatımda “atladığım” ve beni çok üzen bir olay vardır. 2003 veya 2004 yılıydı. İnönü stadında Beşiktaş – Galatasaray maçı vardı. Ortam bugünkü derbilerden de gergindi. Takımların kulübeleri bugün oldukları yerin tam karşısındaydı. Fatih Terim’in bulunduğu Galatasaray’ın kulübesi Çarşı grubunun en etkin olduğu yerin hemen altındaydı. Maç başlarken taraftarlar  hocaya küfür  ediyor ve hoca tribüne bir hareket yapıyor ve bunu sadece foto muhabiri ağabeyimiz Şafak Kayarlar çekiyor.  Devre arasında foto muhabirleri odasında fotoğrafı o zamanki şefimiz Yaşar Saygı görünce bana ”Neden bizde yok ?” deyip ciddi bir fırça çekti.  Eve gittim, sabaha kadar hiç uyumadım.  Sabah 6 gibi gazete bayisine gittim. Gazetelerin gelmesini bekledim. Fotoğrafı, rakip gazete 1. sayfada kapaktan sürmanşetten vermiş, yıkıldım resmen. Bir hafta gazeteye hiç gitmedim.

Bize unutamadığınız bir anınızdan bahsedebilir misiniz ?

Bizim meslekte her zaman bir yarış içinde olursunuz. Meslektaşlarınızla, zamanla, teknolojiyle ve kendinizle. Çok fazla yer görüp seyahat ederiz. Ama çok da cefa çekeriz. En ağır yükü biz taşırız, en çok bizler çalışırız, en fazla biz stres yaşarız. Çoğu meslek büyüğümüz eli belinde dolaşır, yıllarca ağır yükler taşıdıkları için bel rahatsızlığı çekerler. Ama en az parayı biz kazanır, üstüne üstlük bir de cebimizden ciddi paralar harcayıp yeni fotoğraf ekipmanları almaya çalışırız. Acı, tatlı, hüzünlü, komik, traji komik bir sürü hikaye yaşarız. Bunlarda bir tanesi 1997 yılıydı, Bitlis’in Tatvan ilçesinde acilen fotoğraf geçmem gerekti. O zaman böyle bilgisayarlar, cep telefonu ağları, internet ağı yok. Tatvan’da bir doktorun ameliyathanesinden fotoğraf geçmek zorunda kalmıştım. Çünkü, telefon sadece orada vardı. Bunu hiç unutamıyorum. Yine, o yıllarda İtalya’da bir işteyiz. Fotoğraf geçmek için uğraşırken Roma’da bir otelin tüm telefon hatlarını bozmuştuk. 1990’ların sonu, 2000’lerin başında fotoğraf geçmek başlı başına bir dert ve sorundu. Film yıkamak ve eski teknolojik imkanları saymıyorum bile.

 

“KEŞKE DİJİTAL MAKİNELER OLMASAYDI” DEDİĞİM OLUYOR

Son 10 yılda meslektaşlarımızın çoğu işsiz kaldı. Mesleğin geleceğini nasıl görüyorsunuz ?

Maalesef 2018 çok zordu bizim için. Her geçen yıl medya kurumları küçülüyor. Evet teknolojinin imkanları çok güzel. Ama birde madalyonun bu tarafı var. Dijital makineler çıkmasa, cep telefonu olmasa, fotoğrafa ulaşmak bu kadar kolay olmayacaktı .Bir şeye ne kadar kolay ulaşırsan, ulaştığın şey o kadar çok ucuz oluyor. O yüzden çoğu zaman keşke dijital makineler, cep telefonu ve fotoğrafı ucuzlaştıran şeyler olmasıydı dediğim oluyor. Gelecek adına mesleki açıdan ben olumlu bakamıyorum. Genç ve yetenekli bir çok arkadaşımız var ama onlar için ilerisine pozitif olamıyorum.

90 dakikalık süre içerisinde fotoğraf çekerken nelere dikkat ediyorsunuz ?
Genelde maçlara 2 saat önceden gidiyorum. 1996 -2000 arası gazetelerde maç fotoğrafları kullanılırdı. 2000 yılından sonra sevinç fotoğrafları girmeye başladı gazetelere. Çünkü makine , objektif ve ışık gelişince çok hızlı fotoğrafları da net çekmeye başladık. Golü atıp koşan sevinen futbolcu fotoğrafları girmeye başladı sayfalara.  Zaman zaman da gol fotoğrafları moda oldu. Sosyal medya ile beraber, kavga, tartışma, kırmızı kart gibi fotoğrafların değeri arttı. Şimdi ise tamamen zamanla yarışıyoruz. Sıcağı sıcağına fotoğrafları gazeteye geçiyoruz. Gazetede anında sosyal medya hesaplarından bunu paylaşıyor.

 

MESLEKTE ÇALIŞMA ŞEKLİMİZ EVRİMLEŞTİ

Siz analogdan dijitale geçiş sürecini en iyi deneyimleyen meslektaşlarımızdansınız. Teknolojinin spor foto muhabirlerine sunduğu artı ve eksiler nelerdir ?
Dijitale geçiş dönemi inanılmazdı. Hazine bulmuş gibiydik. Film yıkama devri bitmişti.  Çektiğimiz flu ve kötü fotoğrafları silebiliyorduk ve 36 karelik film rulolarından kurtulmuştuk. Spor fotoğrafı çekenler için 36 kare de ayrı bir sorundu. Mesela, Beşiktaş’ın forveti Ahmet Dursun’u İnönü Stadı’nda Avrupa Kupası maçında Barcelona’ya karşı attığı gol sonrası çekmiştim, hiç unutamıyorum.  Golü attı, sevinmek için tam önüme geldi, film bitti. Filmi değiştirene kadar olay bitmişti. Yeni makineler, objektifler geliyordu. İlk zamanlar bunları kullanmak zordu. Öğrenememe korkusu vardı ama tabii ki kimse değişimin önüne geçemedi.  1999’da kullanmaya başladım ilk olarak dijital makineyi. Sonraki zamanlarda özellikle 2006 yılından sonra bu işin faydası kadar zararı da olabileceğini yaşayarak öğrendik. Fotoğraf çekmek, kolaylaştı ve ucuzlaştı. Maalesef, maç sırasında herkes birbirine çektiği fotoğrafı vermeye başladı, foto muhabiri fotoğraf çektiği disketi maç sırasında diğerine veriyor, böylece kimse o maçtan bir şey atlamamış oluyor. Disketler havada uçuşmaya başladı maalesef. Meslekte çalışma şeklimiz evrimleşti. Şu an 2018 yılındayız ve ben bazen ”keşke bunlar olmasa, manuel makine ve objektifle çalışsak” diyorum.

Murat Akbaş Kimdir?

Murat Akbaş, 1974 Erzurum doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik mezunu. 1996 yılında Fanatik Gazetesi’nde başladığı meslek hayatına 22 yıldır aynı kurumda devam ediyor. Akbaş, evli ve 1 çocuk babası.